GENEL GÜVENLİĞİN KASTEN TEHLİKEYE SOKULMASI VE TAKSİRLE TEHLİKEYE SOKULMASI SUÇLARI

GİRİŞ

Genel tehlike yaratan suçlar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK)özel hükümler başlıklı ikinci kitabının, topluma karşı işlenen suçların düzenlendiği üçüncü kısmının birinci bölümünde, düzenlenmiştir.

Genel güvenliğe karşı işlenen suçlarda kişilerin ve toplumun belirli güvenlik içerisinde, hiçbir şeye katlanmadan yaşaması esas alınmıştır.Toplumun tehlikesiz bir biçimde yaşamasının amaçlandığı bu suçlar tehlike suçlarıdır.[1]

Bu çalışmamızda genel tehlike yaratan suçlardan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçları incelenecektir.

Genel güvenliğin kasten ve taksirle tehlikeye sokulması suçları uygulamada sıklıkla zarar suçlarıyla birleşmekte, 5237 sayılı TCK’nın 44. Maddesinin temelini oluşturan “non bis in idem” yani “tek eyleme tek ceza” kuralı çerçevesinde faile cezası daha ağır olan suçtan ceza verilebileceğinden fail yalnızca cezası daha ağır olan zarar suçundan cezalandırılmaktadır.

Genel güvenliğe karşı suçlar 765 sayılı TCK’nın Ammenin Selameti Aleyhinde Cürümler başlıklı Yedinci Babın Birinci Faslında Yangın, Su Baskını ve Gark ve Sair Büyük Tehlikelere Müteallik Cürümler alt başlığı ile 369 ve 383. maddeler arasında düzenlenmişti. Bu maddelerden 369, 370 ve 371. maddeler 5237 sayılı TCK’nın 170. Maddesinin karşılığını, 382. Madde ise 5237 sayılı TCK’nın 171. Maddesinin karşılığını oluşturmaktadır. 765 sayılı TCK’da yer alan suç tanımlarında sadece tehlikeye yer verilmemiş, bu neticelerin sebep olduğu zararlı neticelere de değinilmişti. Bu durum tehlike suçlarından kaynaklanan zararlı neticeler ile zarar suçlarından sorumluk arasında karışıklığa neden oluyordu.5237 sayılı TCK’da öngörülen sistemde ise belirli tehlikelere neden olmak suç olarak tanımlanmış, tehlike sonucunda bir zarar da meydana gelmiş ise bu zarara ilişkin özel bir hükme yer verilmemiş, zararlı neticenin meydana gelmesi halinde aynı neviden fikri içtima kurallarının uygulanması öngörülmüştür.[2]

Ülkemizde bireysel silahlanmanın her geçen gün yaygınlaşmasının bir sonucu olarak özellikle bazı bölgelerde yaygın olan düğünlerde silah sıkılması “geleneği” neticesinde sıklıkla yaşanan yaralanma ve ölümler, özellikle kırsal kesimlerde toprağı bir sonraki ekime hazırlamak maksadıyla anız yakılması veya arazideki otların yakılarak temizlenmesi nedeniyle oluşan yangınlar, 27 Ağustos 1999 yılında meydana gelen deprem ile sonrasında yaşanan pek çok depremde çöken binalarda yaşanan can kayıpları inceleme konusu yaptığımız suçların önemini belirtmek için ilk akla gelen örnekler olarak sıralanabilir. Bunun yanında gün geçtikçe önemi artan çevre kirliliği ve küresel ısınma gibi, kişilere doğrudan zarar vermeyen ancak dolaylı yollardan tüm toplumu etkileyen tehlikelere karşı ülkeler soyut tehlikeleri dahi yaptırıma bağlayarak çözüm arayışlarına girmişlerdir.[3]

Genel güvenliğin kasten ve taksirle tehlikeye sokulması suçlarının koruduğu hukuki menfaat bu kadar önemli ve kapsamlı olmasına rağmen konuya öğretide hak ettiği değerin verildiğini söylemek oldukça güçtür. Bu nedenle çalışmamızda öğretide yer alan sınırlı sayıdaki görüşlere yer verilmekle birlikte özellikle Yargıtay kararlarından faydalanılmış ve bu şekilde çalışmanın uygulayıcılar yönünden de yararlı olması amaçlanmıştır.

Yer verilen Yargıtay kararlarının tamamına (bir karar hariç) UYAP Yargıtay Karar Arama ekranı kullanılarak ulaşılmıştır.

Suçların maddi unsurları arasındaki benzerlik nedeniyle konuların ana hatlarına genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması başlıklı birinci bölümde yer verilmiş, genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması başlıklı ikinci bölümde ise bu suç yönünden özellik arz eden hususlara değinilerek gereksiz tekrarlardan kaçınılmaya çalışılmıştır.Nihayet suçların maddi unsurları arasındaki benzerlik çalışmanın ortak bir sonuçla noktalanmasını zorunlu kılmıştır.

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL GÜVENLİĞİN KASTEN TEHLİKEYE SOKULMASI SUÇU

1.   Genel Açıklamalar

Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu 5237 sayılı TCK’nın ikinci kitabının “topluma karşı suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, “genel tehlike yaratan suçlara ilişkin birinci bölümünün 170. Maddesinde düzenlenmiştir. Maddede;

“[1] Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,

c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

[2] Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” Şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.

        Maddenin birinci fıkrasında yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak, silahla ateş etmek veya patlayıcı madde kullanmak seçimlik hareketler olarak gösterilmiştir. Birinci fıkrada somut tehlike, ikinci fıkrada ise soyut tehlike suçlarına yer verilmiştir.[4]Nitekim maddenin gerekçesinde birinci fıkradaki suçun somut tehlike, ikinci fıkradaki suçunda soyut tehlike suçu olduğu belirtilmiştir.

­­­Neticesi açısından suçları zarar suçları ve tehlike suçları olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutmak mümkündür. Neticenin oluşması için zararın meydana gelmesinin zorunlu olduğu suçlara zarar suçları, bir neticeyi doğurmak imkanı bulunan suçlara da tehlike suçları denilir.[5]

Ancak burada değinilen tehlikenin netice mi yoksa objektif cezalandırılabilme şartı mı olduğu doktrinde tartışmalıdır. Tehlikenin netice olduğunu savunan yazarlar tehlike suçu- zarar suçu ayrımını netice başlığı altında, objektif cezalandırabilme şartı olduğunu savunan yazarlar ise konu başlığı altında incelemişlerdir. Türk Ceza Kanunu ise tehlikeyi bir netice olarak kabul etmiştir. TCK’nın taksire ilişkin 22. Maddesinden bu durum açıkça anlaşılmaktadır. Tehlikenin objektif cezalandırabilme şartı olarak kabulü özellikle teşebbüs açısından bir takım sorunlara yol açacağından[6] biz de tehlikenin bir netice olduğu kanaatindeyiz.

Kanaatimizce her suçun bir neticesi vardır. Bu netice hareketten ayrı olabileceği gibi hareketle bitişik de olabilir. Suçun konusunu oluşturan hak veya menfaatin ihlal edilmesi ister zarar ister somut tehlike isterse de soyut tehlike şeklinde ortaya çıksın, her ihtimalde netice gerçekleşmiş demektir.[7]

Genel güvenliğe karşı suçlar toplumun huzur içerisinde, hiçbir tehlikeye ve tehdide maruz kalmadan yaşayabilmesini temin için ihdas edilmiştir. Bu suçların oluşabilmesi için zararın meydana gelmesi zorunlu değildir. Zarar tehlikesinin belirmesi gerekli ve yeterlidir.[8]Başka bir ifade ile hareketin bir neticeyi doğurma ihtimalinin bulunması gerekir. Örnek vermek gerekirse; TCK’nın 86/1 maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçu zarar suçudur. Netice meydana gelmediği sürece bu suç oluşmaz. Ancak genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu bir tehlike suçudur ve bu suçun oluşması için birisinin ölmesi gerekmez. Ölme veya yaralama tehlikesinin oluşması yeterlidir.

Tehlike suçları da kendi içinde soyut tehlike suçu ve somut tehlike suçu olmak üzere iki kısma ayrılır. Suçun unsurlarına geçmeden önce bu kavramların açıklığa kavuşturulması büyük önem arz etmektedir.

2.       Somut ve Soyut Tehlike Suçu

Soyut tehlike suçunda suç tipinde tanımlanan icrai ve ihmali hareketin yapılmasıyla suç tamamlanmış sayılır. Burada korunan hukuki menfaat açısından hareketin tehlike oluşturup oluşturmadığı araştırılmaz. Esasında soyut tehlike suçunda bir varsayımdan hareket edilmektedir. Hareketin yapılmasıyla veya yapılmamasıyla bir tehlikenin ortaya çıktığı varsayılmakta, tehlikenin varlığı araştırılmamaktadır.[9]

Somut tehlike suçlarında ise gerçekten bir tehlikenin yaratılmış olması gerekmektedir. Tehlikeyi oluşturacak hareketin yapılması yeterli değildir. Ancak “tehlike” kavramı “zarar” kadar somut bir kavram olmadığından tehlikenin ne zaman meydana gelmiş sayılacağı önem arzeder. Modern yaklaşımlara göre yaşanılan toplumun var olan koşulları, örf adet ve gelenekleri dikkate alınıp hayatın olağan tecrübelerine, bilim ve teknolojiye göre zararlı netice öngörülebilir olduğunda tehlikenin varlığından söz edilebilir.[10] Kuşkusuz hareketin tehlikeye neden olup olmayacağını araştırma görevi hâkime aittir. Örneğin TCK’nun 170. Maddesinin 3 üncü fıkrasında belirtilen silahla havaya ateş etmek hareketi suçun meydana gelmesi için yeterli değildir. Bu hareketin “kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda” olup olmadığını hâkim, silahın niteliğini, ateşlendiği yeri inceleyip araştırmak suretiyle belirleyecektir.

Doktrinde bazı yazarlar soyut tehlike suçunun alt bir dalı olarak potansiyel tehlike suçu kavramından söz etmişlerdir. Hukukumuzda potansiyel tehlike suçları kavramı kullanılmasa da Alman hukukunda bazı suç tipleri için potansiyel tehlike kavramına yer verilmiştir. Bu tür suçlarda somut tehlikenin tespiti gerekmemekte, yapılan hareketin tehlikeye elverişli olup olmadığının incelenmesi ile yetinilmektedir.[11] TCK’nın 182. maddesinin 1. ve 2. maddesindeki suç ile TCK’nın 179. Maddesinin 2. ve 3. Fıkrasında düzenlenen suçlar potansiyel tehlike suçlarıdır.[12]

Yargıtay pek çok kararında soyut ve somut tehlike kavramlarına değinmiş, TCK’nın 170. maddesinin 1. fıkrasındaki suçun somut tehlike suçu, 2. fıkrasındaki suçun da soyut tehlike suçu olduğunu kabul etmiştir.[13] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun da aynı yönde kararları bulunmakla birlikte[14]Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin farklı görüşte kararı da bulunmaktadır.[15] Ancak bu görüşteki kararın başka bir örneği bulunmadığından dairenin içtihadı olduğunu söylemeye olanak yoktur.

Soyut ve somut tehlike suçları bir örnek üzerinden kısaca özetlenecek olursa; Galeriden yeni aldığı arabası arızalanan ve tüm uğraşlarına rağmen aracındaki arıza servis tarafından giderilmeyen bir kişi tepkisini göstermek için şehir meydanında bulunan galerinin önünde arabasını ateşe verirse somut tehlike suçu, şehrin dışında, meskun olmayan bir mahalde arabasını ateşe verirse soyut tehlike suçu oluşur. Ancak soyut tehlikeden söz edebilmek için tehlikenin mümkün olması yeterli değildir. Ayrıca tehlikenin muhtemel olması da aranmalıdır.[16]

3.     Suçun Unsurları

3.1.     Suçun Maddi Unsuru

3.1.1. Hareket

Genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçunun maddi unsuru kanunda sınırlı olarak sayılmış seçimlik hareketlerden oluşmaktadır.

TCK’nın 170/1 inci maddesinde bu seçimlik hareketler sırasıyla yangın çıkarmak, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak, silahla ateş etmek veya patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında ise yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir.

TCK’nun 170/1 inci maddesindeki seçimlik hareketlerin suç sayılabilmesi için “Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda” olması zorunludur. Bu biçim ve tarzda olmayan hareketler TCK’nun 170/2 inci maddesinde düzenlenen suçu oluşturur. Bu suçlar benzer özellikler göstermekle birlikte birbirinden farklı suç tipleridir.[17] Birinci fıkradaki suç somut tehlike suçu, ikinci fıkradaki suç ise soyut tehlike suçudur.

Burada seçimlik hareketlerden herhangi birisi meydana geldiğinde araştırılacak ilk husus örneğin çıkan bir yangında kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikenin meydana gelip gelmediği, ya da eylemin böyle bir tehlike doğurmaya elverişli olup olmadığıdır. Eğer eylem sonucu bir tehlike meydana gelmemiş olduğu saptanırsa bu kez eylemin korku, kaygı ve panik yaratabilecek tarzda olup olmadığı araştırılmalıdır.[18] Kanaatimizce tehlike doğurmaya elverişli olmayan bir eylem korku, kaygı ve panik yaratabilecek tarzda olsa dahi genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu oluşmayacağından artık eylemin korku, kaygı ve panik yaratabilecek tarzda olup olmadığını da araştırmaya gerek yoktur.

3.1.1.1.  TCK’nun 170/1 inci Maddesindeki Seçimlik Hareketler

3.1.1.1.1. Yangın Çıkarmak

Yangın, bir şeyin tamamını veya bir kısmını içini alacak şekilde genişleyen veya genişleme eğiliminde olan, söndürülmesi basit bir çabanın ötesinde emek ve gayret isteyen bir ateş yakılmasıdır. Ateşin yangın olarak nitelenebilmesi için büyük alevler haline dönüşmesi şart değildir. İçten içe yanan ateş de yangın olarak nitelenebilir.[19]

Bir şeyin ateşe verilmesi, yangın olarak nitelenmesi için yeterli değildir. Yakılan cisim eğer başkalarının mal ve can güvenliği açısından tehlike doğurmaya elverişli bir boyutta değilse genel güvenliğin tehlikeye sokulduğundan söz edilemez.[20]

Yargıtay bir kararında [21]“yangın çıkarmaktan söz edilebilmesi için ateşe vermenin ya da yakmanın belirli bir ağırlığa erişmesi, ateş konulan cismin, kişiler ve mallar üzerinde genel bir tehlike doğurmaya elverişli şekilde yanmaya başlaması, yaygınlaşma eğilimi göstermesi gerektiği, yakma henüz yangın halini almadan söndürülmüş veya sönmüşse yangından değil, 170. maddenin 2. fıkrasında yaptırıma bağlanan yangın tehlikesinden söz edilebileceği…” demek suretiyle yangından ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır.

TCK’nun 170. Maddesinin 1. Fıkrasının a bendindeki suçun oluşumu için yangın çıkarmak, başka bir ifade ile ateşin yangın boyutuna ulaşması da başlı başına yeterli değildir.[22]Eşyaların yakıldığı yerin eve olan mesafesi, yakılan eşyanın çevresinde yanmaya elverişli cisimlerin bulunup bulunmadığı[23] ve yangın söndürülmediği takdirde çevresine sirayet edip etmeyeceği gibi somut olayın özelliklerine göre başka faktörlerin de araştırılması gerekir. Ayrıca çıkartılan yangın sonucu başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığının tehlikeye düşmesi zorunludur. Çıkartılan yangın sonucu sadece failin hayatı, sağlığı veya malvarlığının tehlikeye düşmesi halinde bu suç oluşmaz.[24]

Yanıcı madde olmadan yanan cisimler yanmaya devam ediyorsa, basit bir çaba ile söndürülemeyecekse, yayılma eğilimi gösteriyorsa, artık TCK’nun 170/1-a maddesi anlamında bir yangından bahsedilebilir. Aksi halde örneğin bir kağıdın, kitabın, çantanın vs. yakılması kasten genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçunu değil, yakarak mala zarar verme suçunu oluşturur.[25]

Bu çerçevede, konunun açıklığa kavuşması için Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 7.12.2010 tarih, 2008/17006 Esas ve 2010/13676 Karar sayılı içtihatı önem arz etmektedir. Sanığın gayri resmi yaşadığı mağdurla aralarındaki geçimsizlik nedeniyle ona duyduğu kızgınlıkla ona ait giysi ve evde bulunan halıyı tuvalete götürüp üzerine yanıcı madde döküp ateşe verdikten sonra iki çocuğunu alıp mağduru da tehdit edip kapıyı dıştan kilitleyip olay yerinden ayrıldığı, mağdurun apartmanın birinci katında bulunan evin balkonuna çıkarak yardım edilmesi için bağırdıktan sonra, tuvalet içinde tutuşturulan eşyaların üzerine su dökerek söndürdüğü, yangının sadece tuvalet kapısına az bir oranda sirayet ettiği olayda ilk derece mahkemesinin TCK’nun 170/1-a maddesi uyarınca sanık hakkında verdiğimahkumiyet kararını oy çokluğu ile onamıştır. Kanaatimizce de isabetli olan karşı düşünceyazısında da belirtildiği üzere yangının yangın tehlikesine sebebiyet verecek ağırlığa ulaşmadan, yayılma eğilimi göstermeden, mağdurun şahsi çabasıyla üzerine su dökülerek mağdur tarafından söndürülmüş olması nedeniyle TCK’nun 170/1-a maddesindeki suç oluşmamıştır.

Yangının hangi araçla çıkarıldığının bir önemi bulunmamaktadır. Nesneler doğrudan doğruya ateşe konulmak suretiyle yakılabileceği gibi, başka bir cismin yakılması suretiyle de bir eşyaya sirayet etmesi sağlanabilir. Yine yakılan nesnenin de niteliği önemli değildir. Bu nesne taşınır veya taşınmaz, değerli veya değersiz olabilir. Burada aranan tek kriter yakmanın genel güvenliği tehlikeye sokabilecek nitelikte olmasıdır.[26] Bunun sonucu olarak meskun olmayan, kimsenin yaşamadığı, yerleşim yerlerine uzakta bulunan yerde meydana gelen ve yayılma tehlikesi bulunmayan yangınlar bu suçu oluşturmaz.[27]

Yangın icrai hareketlerle meydana gelebileceği gibi ihmali hareketlerle de çıkabilir. Örneğin yangını söndürmekle görevli olan itfaiye erleri ya da bu konuda sözleşmeyle bağlı olan özel görevliler neticeyi öngörmelerine rağmen yangını söndürmekten kaçınmaları halinde suçun maddi unsuru tamamlanmış olur.[28]

Konuya ilişkin 6831 Sayılı Kanunun 105. maddesinde özel bir düzenleme yer verilmiştir. Buna göre, yetkili memurlar ve orman memurlarının yangın yerine gitmemeleri halinde görevi kötüye kullanma suçu yerine, 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde tanımlanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu oluşacaktır[29]

3.1.1.1.2 Bina Çökmesine, Toprak Kaymasına, Çığ Düşmesine, Sel veya Taşkına Neden Olmak

TCK’nun 170. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen seçimlik hareketlerden bir diğeri de fıkranın b bendinde “bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak” olarak belirtilmiştir.

Bina; insanların ve hayvanların barınmaları, eşyaların muhafazası için elverişli olan malzemelerle yapılmış yapıdır.[30]İmar Kanununun 5. Maddesinde bina; “kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır” şeklinde tanımlanmıştır.

Henüz tamamlanmamış inşa halindeki yapılar kural olarak bina olarak nitelendirilemez. Ancak inşaat henüz tamamlanmamış olmasına rağmen kısmen veya tamamen kullanılmaya başlanmış ise bina sayılır. Yapının temelinin olup olmamasının da önemi yoktur. Yapı toprağın altında ve üstünde olabilir. Prefabrik yapılar, fabrikalar, tren garı, metro istasyonu gibi insanların geçici olarak kullandıkları yapılar da bina olarak nitelenebilir. Buna karşılık toprağa sabitlenmemiş ve kolayca taşınabilme özelliği bulunan karavan, yat, tekne gibi yapılar bina kapsamına girmez.[31]

5237 sayılı TCK’da bina eklentisi düzenlenmemiştir. Yapının balkon, çatı gibi müştemilatı bina kavramına dahildir.[32] Suçun oluşumunda binanın tamamen çökmüş olması zorunlu değildir. Kısmen çökmüş olması halinde de suç oluşur. Ancak somut olay değerlendirilirken suçun somut tehlike suçu olması nedeniyle binadaki çökmenin “kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda” olması gerektiğinden binanın konumu, çökmenin şekli ve zamanı gibi hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.[33]

TCK’nun 181/1 maddesinde düzenlenen “çevreyi kasten kirletme” suçu ile TCK’nun 170. maddesinin 1. Fıkrasında yer alan seçimlik hareketlerden “sel veya taşkına neden olmak” birbirleriyle doğrudan ilişkilidir. Zira ülkemizde, özellikle de şehir merkezlerinde meydana gelen sel ve taşkınların büyük bir nedeni akarsu ve dere yatakları ile bunların menfezlerinin inşaat atıkları ve molozlarla doldurulmak suretiyle suyun akışının kesilmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Yargıtay “çevreyi kasten kirletme” suçundan açılan davada eyleminin TCK’nın 170/1 (b) maddesinde düzenlenen sel veya taşkına neden olmak suretiyle genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünü bozmuştur.[34]

3.1.1.1.3     Silahla Ateş Etmek veya Patlayıcı Madde Kullanmak

TCK’nın 6. Maddesinin f bendinde silah, “Ateşli silâhlar, Patlayıcı maddeler, Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler” olarak tanımlanmıştır.

Bu tanımlamaya göre tanımlamanın kapsamına giren her şey silahtır. Ancak silah bir suçun unsuru ise netice açısından elverişli olması gerekir. Başka bir anlatımla silah işlenen suçun neticesini gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır.[35] Örneğin kasten yaralama suçunda bir taş TCK’nın 86/3-e maddesindeki suçun oluşumu için elverişli bir silah ise de genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda elverişli bir silah olarak nitelenemez. TCK’nın 170/1-c maddesinde değinilen silah yalnızca ateşli silahlardır.[36] Ateş etme eylemi ancak ateşli silahlarla gerçekleştirilebilir.[37]

Mermi atmadan sadece alev ve gaz çıkaran ancak fiziki olarak bir kimseye saldırı gerçekleştirme imkânı bulunan silahlarda ateşli silah kavramına dâhildir.[38] Ülkemizde yaygın olarak kullanılan kurusıkı tabancaların[39] silah olup olmadığı tartışmalıdır. Doktrinde yazarların büyük bir bölümü genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda kurusıkı tabancaların silah olup olmadığına karar verilebilmesi için somut olayın özelliklerinin göz önüne alınması gerektiğini savunmaktadırlar.[40] Bu görüşe göre örneğin bir spor müsabakası veya bir düğünde kurusıkı tabanca ile ateş edilmesi halinde TCK’nın 170/1-c maddesindeki suçun oluşması için kurusıkı tabanca ile ateş etmek tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda kurusıkı tabanca ile ateş edilmesi eyleminin kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda olup olmadığının araştırılması gerekir.[41] Ancak bu görüşlerin aksine kurusıkı tabancaların hiçbir şekilde TCK’nın 170/1-c maddesi anlamında silah sayılamayacağı yönündeki Yargıtay içtihatları artık kararlılık kazanmıştır. Yargıtay’a göre somut olayın özelliklerinin de bir önemi bulunmamaktadır.[42]

Kurusıkı tabancalar ile ses fişeklerinin de aslında bir ateşleme sistemi bulunmaktadır. Bu tür tabancalarla diğer tabancalar arasındaki tek fark kurusıkı tabanca ve gaz fişeklerinin ateşleme sonucu ses ve gaz çıkarması, diğer tabancaların ise mermi tabir edilen, kişilere, hayvanlara ve eşyaya isabet etmesi halinde büyük zararlar vermesi muhtemel olan bir madde çıkarmasıdır.[43]

Yargıtay’ın kanaatimizce de yerinde olan bu yaklaşımının altında TCK’nın 170/1-c maddesindeki suçun bir somut tehlike suçu olması ve bu suçla korunan hukuksal menfaat yatmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere bu suçta korunan hukuki yarar kişilerin vücut bütünlüğü, yaşam hakkı ve mal varlığıdır. Bahsi geçen hukuki yararları ihlal etmeyen bir ateş etme eyleminin tehlike oluşturduğundan söz edilemez. Bu nedenle tartışılması gereken ilk sorun silahla ateş etme eylemi neticesinde kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş edilip edilmediği değil, korunan hukuki yararların tehlike altında olup olmadığıdır. Böyle bir somut tehlikenin kabulünden sonra eylemin kişilerde korku, kaygı veya panik yaratıp yaratmadığı araştırılmalıdır. Somut tehlike suçunda zarar neticesi yalnızca tesadüfe kaldığından (normatif tehlike neticesi teorisi) bir zarar neticesi doğurmak imkânı zayıf olan tehlike TCK’nın 170/1-c maddesinde tanımlanan suçu oluşturmaz. Nitekim Alman yargısının son kararlarında konu somutlaştırılmış, hareketin korunan hukuki menfaati çok güçlü bir şekilde ihlal etmesi gerektiği aranmıştır.[44] Bu açıklamalardan varmaya çalıştığımız nokta kurusıkı tabanca ve gaz fişeklerinin vücut bütünlüğü, insan sağlığı ve mal varlığı bakımdan bir zarar neticesi meydana getirme kabiliyeti bulunmadığı halde sırf kişilerde korku, kaygı veya panik yaratması, başka bir ifadeyle insanların sırf ruh dünyasında ve genel olarak kısa bir süre olumsuzluğa neden olması suçun oluşması için yeterli bir neden değildir.

Bazı yazarlar tarafından[45]örneğin oyuncak bir tabancanın dahi karşıdaki kişiye doğrultulması ve eylemin korku doğurmaya elverişli olması halinde tehdit suçunun oluşabildiğini, ancak kurusıkı tabanca ile yapılan ateşlemenin gerçek bir tabanca ile ateşleme yapılmış gibi korku ve kaygıya neden olduğu halde Yargıtay’ın sırf silahın niteliğine bakarak suça elverişli olmadığını kabul etmesi eleştirilmiştir. Öncelikle belirtmeliyiz ki tehdit suçu bir soyut tehlike suçudur.[46] Tehdit içeren söz ve davranışların mağdura iletilmesi ile suç tamamlanmış olur. Ayrıca tehdidin konusunu oluşturan neticenin gerçekleşmesi gerekmez. Eğer tehdidin konusunu oluşturan netice de gerçekleşirse gerçek içtima kuralları gereği bu suçtan da ceza verilecektir.[47] Örneğin mağduru öldürmekle tehdit eden fail bir süre sonra mağduru öldürürse hem tehdit hem de öldürme suçundan sorumlu olur. Ancak genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu somut tehlike suçu olduğundan silahın ateşlenmiş olması veya bu ateşleme sonucu kişilerde korku, kaygı veya panik yaratması yeterli değildir. Yukarıda etraflıca açıklandığı üzere silahın ateşlenmesi zararı meydana getirmemiştir, ancak zararın meydana gelmemesi tesadüflere kalmıştır. Burada “az kalsın kaza oluyordu” ölçütünden söz edilmektedir.[48]

TCK’nın 170/1-c maddesinde değinilen ikinci seçimlik hareket patlayıcı madde kullanmaktır. Patlama, yanıcı özelliğe sahip bir maddenin gaz haline gelmesinden sonra veya gazın ateş alıp aniden yanması ile oluşan ses veya alevdir. Patlayıcı madde ise ısı veya başka herhangi bir tesir ile değişen, yüksek derecede ısı ortaya çıkaran kimyasal karışımdır.[49] Patlayıcı maddeler patlama neticesinde şiddetli bir reaksiyonla parçalanırlar ve yüksek sıcaklıklara ulaşarak gaz haline dönüşürler. Yargıtay havai fişek[50], maytap[51] vb. maddelerin patlatılmasını patlayıcı madde kullanmak olarak kabul etmemektedir.[52]

Silahla ateş etmek veya patlayıcı madde kullanmak sadece somut tehlikenin varlığı halinde cezalandırılabilir. Silahla ateş etmek veya patlayıcı madde kullanmak kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı üzerinde bir tehlike oluşturmuyor ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratmıyorsa genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturmaz.[53] Örneğin patlayıcı süsü verilerek metro istasyonu girişine bırakılmış boş bir paket kişilerde korku, kaygı veya panik yaratsa dahi somut bir tehlike oluşturmadığından TCK’nın 170/1-c maddesindeki suç oluşmayacaktır.

Uygulamada suçun oluşumu için eylemin meskûn mahalde (yerleşim merkezinde) gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu gibi bir anlayış bulunmaktadır. Başka bir ifade ile silahın meskûn mahalde ateşlenmesi, patlamanın meskûn mahalde gerçekleştirilmesi suçun oluşumu için zorunlu görülmektedir. Bunun yanında maddede kişilerin hayatı ve sağlığının yanında mal varlığı bakımından oluşturulan tehlikeler de suç sayıldığı halde genel olarak bu durum göz ardı edilmekte, sanki maddede korunan hukuki menfaat sadece kişilerin hayatı ve sağlığı imiş gibi düşünülmektedir. Ancak Yargıtay’ın da yerinde olarak bir kararında[54] belirttiği üzere eylemin yerleşik yerde gerçekleştirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır Kuşkusuz eylemin yerleşik yerde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti tehlikenin belirlenmesi açısından oldukça güçlü bir veri ise de; Burada temel ölçüt kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş edilmesi olup, ıssız bir yolda, yol kenarındaki levhaların zarar görme tehlikesi halinde dahi fail TCK’nın 170/1-c maddesinden sorumlu tutulabilir.

3.1.1.2.     TCK’nun 170/2 inci Maddesindeki Seçimlik Hareketler

5237 sayılı TCK’nın 170. Maddesinin 2. Fıkrasında yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Bu seçimlik hareketlerden birisinin gerçekleşmesi halinde suç tamamlanmış olur. TCK’nın 170/1. maddesinden farklı olarak burada eylemin kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda olmasına gerek bulunmamaktadır. Kanun koyucu bu eylemlerden birisinin gerçekleşmesi halinde genel güvenliğin tehlikeye düşeceğini en baştan kabul etmiştir.[55]

Maddedeki seçimlik hareketlerden birisi meydana geldikten sonra bu hareketlerin tehlikeye neden olup olmayacağı hayat tecrübeleri, bilimsel veriler göz önüne alınıp bir sonucu varılacaktır.[56] Uygulamada genel olarak mahkemelerce keşif yapılmakta ve alanında uzman bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle eylemin tehlikeye neden olup olmadığı belirlenmeye çalışılmaktadır.

Örneğin yalnızca ateş yakmak suçun oluşması için yeterli değildir.[57] Ateşin yangın çıkarma potansiyelinin olması da gerekir. Binanın sütununun kesilmesine rağmen binanın çökmemesi halinde de TCK’nın 170/2. maddesindeki suç oluşur.[58] Ancak yangın yayılama eğilimi gösteriyorsa, basit bir çaba ile söndürülmesine olanak yoksa kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak bir hal almışsa veya bina kısmen ya da tamamen çökmüşse artık TCK’nın 170/1. maddesi uygulama olanağı bulabilir.

TCK’nun 170/2. maddesindeki suç bir soyut tehlike suçudur.[59]Soyut tehlike suçlarında kanunda yer verilen seçimlik hareketin yapılmasıyla suç tamamlanmış olur. Bu tür suçlarda bir varsayımdan hareket edilmekte, gerçek bir tehlikenin varlığı araştırılmamaktadır.[60]

TCK’nun 170/2 maddesindeki seçimlik hareketlerden birisinin gerçekleşmesi halinde ilk araştırılması gereken husus eylemin TCK’nun 170/1 maddesi kapsamında olup olmadığıdır. Eylem birinci fıkradaki suçu oluşturmuyor ise ikinci fıkranın ihlal edilip edilmediği araştırılmalıdır. Örneğin ateşin binaya ve yakılan nesnelerin dışındaki şeylere sirayet etmemesi nedeniyle yangından söz edilemeyecekse maddenin ikinci fıkrası göz önünde bulundurulmalıdır.[61]

3.1.2.       Netice

         Maddi unsurun ikinci kısmını netice oluşturur. Netice, icrai veya ihmali hareketlerle suçun hukuki konusunu teşkil eden hak ve menfaatin ihlal edilmesidir.[62] Bu ihlal dış dünyada bir tehlike şeklinde belirebileceği gibi zarar şeklinde de ortaya çıkabilir. TCK’nın 170/2. Maddesinde olduğu gibi netice harekete bitişik olabileceği gibi hareketten ayrı da olabilir. Çalışmamızın değişik yerlerinde belirtildiği üzere genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda ortaya çıkan tehlike suçun neticesidir.

Tehlike şeklinde ortaya çıkan netice somut veya soyut tehlike olarak belirebilir. Örneğin bir apartman dairesinde salonun ortasındaki halının kasten yakılmasından sonra yangına dönüşmeden söndüren failin eylemi neticesinde somut bir tehlike ortaya çıkmasa da sırf yakma eylemi yasa koyucu tarafından tehlikeli kabul edildiğinden, dış dünyada görünmese de yasa koyucu tarafından ihdas edilmiş bir netice söz konusudur.Esasında tehlike dış dünyada görünmese de ateşin yakılmasıyla belirmektedir. Eylemin tehlikeli olmaya elverişli olup olmadığı da bu belirmeye göre yapılmaktadır.

Doktrinde kimi yazar tehlikenin bir netice değil, objektif cezalandırılabilme şartı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Teşebbüs bahsinde etraflıca değinileceği üzere tehlikenin objektif cezalandırılabilme şartı olmadığı kanaatindeyiz.

3.1.3.  Nedensellik Bağı

Hukuksal olarak nedensiz bir neticeden bahsedilemez. Her netice bir nedeni gerektirir.[63] Ceza Hukukunda neden, dış âlemde beliren tehlike veya zarara neden olan harekettir. Bu hareket ile zarar veya tehlike arasında sebep sonuç ilişkisinin kurulması gerekir.[64] Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda da hareket ile tehlike arasında nedensellik bağı kurulmalıdır.[65]

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun seçimlik hareketleri incelendiğinde maddenin birinci fıkrasının c bendinde belirtilen hareketin faili ile netice arasında bağ kurmak genellikle kolaydır. Örneğin failin silahı ateşlemesiyle birlikte tehlike de oluşacağından failin ve eylemin tespiti ile nedensellik bağı kurulmuş olur. Ancak suçun diğer seçimlik hareketleri yönünden aynısını söylemeye olanak yoktur. Ateş bir çok olayda failin dışında gelişen etkenlerle yangına dönüşür. Toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın genellikle doğal afet niteliği taşır. Bu gibi hallerde nedensellik bağı bu suç yönünden özel önem arz eder. Suçun oluşumu için değinilen neticelerin failin eylemi neticesinde meydana gelmesi gereklidir.[66] Hatta pek çok olayda neticenin meydana gelmesinde birden çok hareket rol oynar. Bu hareketlerin bir kısmı failden gelebileceği gibi bir kısmı da doğal nedenlerden kaynaklanabilir.

Somut tehlike suçlarında hareketin tehlike doğurup doğurmayacağı her olayın somut özelliklerine göre belirlenmelidir. Bu tür suçlarda hareket ile netice arsındaki ilişki kesin ölçülerle belirlenemez. Ancak Schünemann’ın ortaya attığı normatif tehlike neticesi teorisi bu belirsizliği aydınlatacak bir kıstas ortaya koymuştur. Buna göre henüz ortaya çıkmamış olan zarar sadece tesadüflere bağlı ise somut tehlike gerçekleşmiştir. Bu teoride şans veya yetenek tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmamaktadır.[67]

3.1.4.       Suçun Faili ve Mağduru

Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir. Suçun fail bakımından bir özelliği yoktur. Hatta kendi malını[68] yakan bir kimse dahi bu suçun faili olabilir. Suçun mağduru ise toplumun tüm bireyleridir.[69]

Suçun mağduru toplumun tüm bireyleri olmakla birlikte, Yargıtay kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etmek suçundan açılan kamu davasında mağdurun kamu davasına katılma talebini reddeden yerel mahkemeyi oy çokluğu ile haklı bulmuştur. Olayda hayatı, sağlığı veya malvarlığı tehlikeye giren, korkuya ve kaygıya kapılan, failin silahla ateş etme eyleminden duyduğu huzursuzluk nedeniyle şikayetçi olan mağdurun suçtan doğrudan zarar görmediğine hükmetmiştir.[70] Kanaatimizce Yargıtay’ın bu yaklaşımı isabetli değildir. Genel tehlike suçlarında mağdur tehlikenin ortaya çıkmasından önce belirsizdir. Ancak tehlikeli durum ortaya çıktığında bazen bu tehlikeye doğrudan maruz kalan ve bunun sonucu olarak ruh sağlığı etkilenen, iç dünyasında huzursuzluk, karamsarlık ve korku yaşan kişiler bulunabilir. Somut olayın koşullarına göre, mağdurun iç dünyasınayönelmiş olan böyle bir saldırıya karşılık verme ve öç alma duygusu kamu otoritesi tarafından tatmin edilmeli ve bu kişilerin davaya katılma talepleri kabul edilmelidir.

3.1.5.  Suçun Konusu

Suçun konusu bir ceza normuyla korunan, suç oluşturan eylemin zarar verdiği yahut tehlikeye maruz bıraktığı menfaattir.[71] Suçun konusu kural olarak hareketin yöneldiği eşya veya kişinin fiziki varlığı olmakla birlikte maddi bir varlığa sahip olmayan sırlar, şeref ve veri gibi şeyler de suçun konusu olabilir.[72] Suçun konusu suçla korunması amaçlanan hukuki yararı da belirler. Kimi yazarlar suçun konusuna, başka bir ifade ile suçla korunması amaçlanan hukuki menfaate göre suçları zarar suçları ve tehlike suçları olarak ikili bir ayrıma tabi tutmuşlardır.[73] Yani konu zarar görmüşse zarar suçu, tehlikeye maruz kalmışsa tehlike suçu meydana gelir.

Suçun konusu kanunda tahdidi olarak sayıldığından kasten başka bir menfaatin tehlikeye sokulması bu suçu oluşturmaz. Örneğin kişilerin iç huzuru, özgürlükleri gibi bir takım soyut hak ve menfaatlerinin ihlali genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun konusu değildir. Doktrindeki hakim görüşe rağmen Yargıtay’ın ısrarla kuru sıkı tabanca ile ses ve gaz fişeklerini silah olarak nitelememesinin altında bu nevi silahların suçun konusunu tehlikeye maruz bırakmaya elverişli olmaması yatmaktadır.

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçuyla korunan hukuki yarar kişilerin sağlığı, mal varlıkları, vücut bütünlükleri bakımında hiçbir tehlikeye maruz kalmadan yaşayabilmeleri için bu gibi tehlikelere yol açabilecek fiil ve davranışların önüne geçebilmektir. Bu şekilde kamu güvenliğinin sağlanması amaçlanmaktadır.[74] Görüldüğü üzere suçun konusu kişilerin sağlığı, mal varlığı ve vücut bütünlükleridir.

Kişilerin toplum hayatında sağlığı, malları, hayvanları, ekonomik menfaatleri bir takım belirsiz tehlikelerle karşı karşıyadır. Hatta bazı fiiller çevre üzerinde de bir takım olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Ancak bu fiillerin olumsuz sonuçları zaman içinde kendini gösterir. Bu bakımdan tüm bu belirsiz tehlike yaratan fiiller TCK’nın 170. maddesiyle yaptırıma tabi tutulmuştur.[75]

Bu suçlar, belirli bireylerin değil, bütün bir toplumun ortak menfaatlerini korumak amacıyla ihdas edilmiştir. Böylece insanlar özel bir korumaya ihtiyaç duymaksızın güven içinde yaşayabileceklerdir.[76]

3.2.     Suçun Manevi Unsuru

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu genel kastla işlenebilen bir suç olup kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak bir fiili bilerek ve isteyerek işlemek yeterlidir.[77]  Saikin bir önemi bulunmamaktadır.[78]

Failin kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlike oluşturacak eylemi gerçekleştirmeyi değil de bir zarar meydana getirmeyi amaçlamışsa bu taktirde fikri içtima hükümleri devreye girecektir. Örneğin bir düğünde sırf eğlenmek maksadıyla silahla havaya ateş edilmesi genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğu gibi failin düğünde gördüğü hasmını öldürmek amacıyla mağdura ateş edip öldürmesi halinde de genel güvenliğin kasten tehlikesi suçu oluşacaktır. Ancak bu taktirde fail, TCK’nın 44. maddesindeki düzenleme uyarınca tayin edilen cezalara göre sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Görüldüğü üzere suçun oluşumu için ateş etme eyleminin kasten gerçekleştirilmesi yeterli olup failin hangi saikle hareket ettiğinin bir önemi bulunmamaktadır.

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ihmali hareketlerle de işlenebildiğinden başkası tarafından meydana getirilen tehlikenin önlenmesi yükümlülüğü ve imkanı bulunan hallerde tehlikenin bilerek önlenmemesi halinde de suçun manevi unsuru gerçekleşmiş olur. Örneğin 6831 sayılı sayılı kanunun 68. maddesine göre “ormanların içinde veya yakınında ateş ve yangın belirtisi görenler bunu derhal orman idaresine veya en yakın muhtarlığa, jandarma dairelerine veya mülkiye amirlerine haber vermeye mecburdurlar.” Ancak bu hallerde de bu yükümlülüğe uymamanın cezası 6831 sayılı yasanın 104. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden fail genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan sorumlu tutulmaz[79] Ancak maddede yazılı memurlarla orman teşkilatında vazifeli olanlardan yangın yerine yardım göndermeyenlerle alaka göstermeyenler TCK’nun 170. Maddesi uyarınca sorumlu tutulacaklardır.

Failin taksirli hareketi ile çıkmasına sebep olduğu tehlike, tehlikenin önüne kasıtlı olarak geçilmemesi suretiyle daha da büyürse, “eklenen kast” nedeniyle kasıtlı bir suç halini alır ve fail genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sorumlu tutulur. Örneğin taksirle yangına sebebiyet veren kimse bu yangını söndürmeyerek yayılmasına sebebiyet verirse bu taktirde suç kasıtlı suça dönüşür ve fail genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulmasından sorumlu tutulur.[80]

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu olası kastla da işlenebilir. Bu suçun başka suçlarla içtimaı bahsinde etraflıca irdelenecek olmakla birlikte yasal istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi halinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması gerektiğinden, suçların olası kastla veya doğrudan kastla işlenmiş olması arasında fark bulunmamaktadır.[81] Burada doğrudan içtima konusuna değinmemizin nedeni olası kast halinde Yargıtay’ın adeta bir görünüşte içtima halini kabul etmesinden kaynaklanmaktadır.[82]

3.3.       Hukuka Aykırılık Unsuru

Suçun faili ve mağduru belirlenip maddi ve manevi unsurlar oluştuktan sonra suçun hukuka aykırılık unsurunun da bulunması gerekir. Maddi ve manevi unsurların gerçekleşmesi hukuka aykırılık unsurunun oluştuğuna dair bir karine teşkil etse de somut olayda bir hukuka uygunluk nedeni bulunabilmektedir.[83]

Hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğu hallerde fiilin hukuka aykırılığından söz edilemez. Bu gibi haller fiilin meşru bir şekilde ortaya çıkmasını sağlar.[84]Örneğin metro girişine bırakılan boş bir paketin patlayıcı ile patlatılması, polis memurunun toplumsal bir olayda kalabalığı dağıtmak için havaya ateş etmesi (kanun hükmünün yerine getirilmesi), meskun bir mahalde kendisine saldıran köpekleri korkutup kaçırmak için havaya ateş edilmesi (zorunluluk hali)[85], kendisine yönelen haksız bir saldırıyı önlemek amacıyla havaya silah sıkılması (meşru müdafaa) gibi hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğu hallerde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu oluşmaz.

4.       Suçun Özel Görünüş Şekilleri

4.1.              Suça Teşebbüs

TCK’nun 35. maddesinde teşebbüs “[1] Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. [2] Suça teşebbüs hâlinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Suça teşebbüste fail suçu işlemek amacıyla hareket etmekte, ancak elinde olmayan nedenlerle suçu tamamlayamamaktadır. Bu durumda faile tamamlanmış suça nazaran daha az ceza verilmektedir.[86]Başka bir ifade ile teşebbüs “haksızlığın icrasına başlanmakla beraber tamamlanamamasını ifade etmektedir.”[87]Tehlikenin objektif cezalandırabilme şartı olarak kabulünün özellikle teşebbüs açısından bir takım sorunlara yol açacağından[88] tehlikenin bir netice olduğu kanaatinde olduğumuzu ifade etmiştik. Gerçekten somut tehlike suçlarında tehlikenin cezalandırılabilme şartı olduğu kabul edildiği taktirde suçun teşebbüse elverişli olduğunu söylemeye olanak yoktur.[89] Objektif cezalandırılabilme şartları suçun varlığı için zorunlu olan şartlar olduğu için[90]tehlike gerçekleşmedikçe suç oluşmayacağından teşebbüs de mümkün olmaz. Örneğin bir evin içine benzin döken fail kibritin ateş almaması sebebiyle eylemini tamamlayamaz ise objektif cezalandırılabilme şartı gerçekleşmediğinden fail bu eyleminden sorumlu tutulamayacaktır. Oysa tehlikenin bir netice olduğu, sadece zararın gerçekleşmediği kabul edilirse fail genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan sorumlu tutulabilecektir.

Maddenin ikinci fıkrasındaki suç ise neticesi harekete bitişik bir suçtur. Neticesi harekete bitişik suçlarda kanunda belirtilen hareket yapılır yapılmaz suç tamamlandığından ve neticenin gerçekleşmesine gerek bulunmadığından bu suçlar teşebbüse elverişli değildir.[91] Örneğin tehlike potansiyeli bulunan bir ateşin yakılmasıyla suç oluşur. Ateşin tehlike yaratması beklenmez.

4.2.     Suça İştirak

Suça iştirak, kanunda bir zorunluluk öngörülmediği halde bir suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesidir. Bu durum doktrinde muhtemel veya geçici iştirak olarak isimlendirilmiştir.[92]

Suça iştirakten söz edilebilmesi için, suça katkıda bulunan kişinin bu suça iradesiyle katılmış olması gerekir. İştirak kastı olmaksızın, neticenin gerçekleşmesine katkı sağlayan kişi suça iştirak etmiş olarak nitelendirilemez. Ancak bu kişinin suçun tüm yönlerini ve ayrıntılarını bilmesi zorunlu değildir. Neye katıldığını biliyorsa suça iştirak etmiş sayılır.[93] Örneğin cadde üzerinde bomba patlatan fail genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sorumlu olduğu gibi, bu bombanın patlatılacağını bildiği halde yapımında kullanılan malzemeleri tedarik eden, yapan, nakleden tüm kişiler eylemden sorumlu olur. Yine bir yangın çıkarmaya, silahla ateş etmeye azmettiren fail de iştirak hükümlerine göre cezalandırılabilir.[94]

4.3.          İçtima

4.3.1.   Genel Olarak

Suçların içtimaı, Türk Ceza Kanununun Genel Hükümler başlığı altında Birinci Kitabın Ceza Sorumluluğunun esasları başlığını taşıyan İkinci Kısmın Beşinci Bölümünde İçtima başlığı altında düzenlenmiştir.

Bir kimsenin birden fazla suç işlemesi halinde failin sadece bir suçtan sorumlu tutulmasına suçların içtimaı denilmektedir.[95]Ceza hukukunda kural gerçekleşen suç adedince failin sorumlu tutulması olmakla birlikte, içtima bu kuralın istisnasını teşkil eder. Fikri içtimada fiil tek olduğu halde birden fazla suç oluşmakta, zincirleme suçta ise birden fazla fiil bulunduğu halde tek suç meydana gelmektedir.

İncelemekte olduğumuz genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda zincirlime suç hükümlerinin uygulanması mümkün ise de; uygulama sıklığı bakımından fikri içtima adeta bu suçla bütünleşmiştir. Bu bakımdan bu çalışmamamızda fikri içtima üzerinde durulacaktır.

Fikri içtima başlığını taşıyan TCK’nın 44. Maddesi, “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. TCK’nın 170. Maddesinin gerekçesinde de “Bu fiillerin işlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarara ve bu zararın meydana gelmesi açısından failin kast veya taksirine göre başka suçlar oluşacaktır. Örneğin, toplumda genel güvenliği tehlikeye sokan bir etki meydana getiren fiiller sonucunda bir veya birkaç kişi ölmüş veya yaralanmış ya da kişiler malvarlığı itibarıyla zarar görmüş olabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir” şeklinde açıklamak yapılarak bir bakıma bu suç yönünden fikri içtimaın önemine değinilmiştir.

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda fikri içtimaı ön plana çıkartan husus kanun koyucunun hem hukuki menfaatin zarar görmesini hem de tehlikeye düşmesini önleme çabasından kaynaklanmaktadır.[96]Gerçekten tüm zarar suçlarında korunan ortak menfaat “kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı” olduğu gibi, tehlike suçlarıyla da esasen bu değerler korunmaya çalışılmıştır. Örneğin fail, hasmının içinde bulunduğu evi ateşe verip yakmak suretiyle hasmını öldürür ise adam öldürme suçu oluşur. Ancak bunun yanında evin yanması nedeniyle mala zarar verme suçu ve başka evlere de sirayet etme tehlikesi bulunan yangının belirsiz kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı üzerinde meydana getirdiği tehlike de genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçuna vücut verir. Burada evin yakılması şeklinde gerçekleşen tek bir doğal hareket[97] bulunduğu halde üç farklı suç meydana gelmiştir.

TCK’nın 44. Maddesinde düzenlenen ve konumuzu oluşturan fikri içtima farklı nevi fikri içtima olarak isimlendirilmektedir. TCK’nın 44. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere fikri içtimada faile en ağır cezanın verilmesinin nedeni non bis idem kuralıdır. Bu kurala göre her eylem ancak bir defa cezalandırılabilir.[98]

Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında[99] fikri içtimaın söz konusu olabilmesi için öncelikle neticenin tek olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Ancak kanaatimizce Genel Kurul’un bu yaklaşımı isabetli değildir. Zira netice yukarıda da savunduğumuz gibi dış dünyadaki değişiklik değil, kanunun koruduğu menfaatin ihlal edilmesidir. Bu nedenle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda da bir netice meydana gelmiştir ancak, zararoluşmamıştır. Örneğin bir kişiye kalabalık ortasında ateş edilip öldürülmesi halinde tek bir hareket, ancak birden fazla netice vardır. Hedef alınan kişi yönünden ölüm, belirsiz kişiler yönünden de tehlike meydana gelmiştir. Esasında fikri içtimaın temelini de tek eylemle birden fazla neticenin meydana gelmesi oluşturur.

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçuyla korunan hukuki menfaat kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı olduğundan bu menfaatlere yönelen suçların birçoğuaynı zamanda genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu da oluşturur. Örneğin meskûn bir mahalde hasmına ateş edip öldüren failadam öldürme suçunun yanında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu da işlemiştir. Burada maktule yönelik zarar suçu, belirsiz kişilere yönelik de tehlike suçu meydana gelir.

Biz bu bölümde, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun kasıtlı suçlarla içtimaı, olası kastla işlenen suçlarla içtimaıve kabahatlerle içtimaı başlıkları altında değerlendirilmesini uygun buluyoruz. Taksirli suçlarla içtimaı konusuna ise ilgili bölümde değineceğiz.

İçtima konusunda birçok teori bulunsa da, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun başka suçlarla içtimaında, gerek uygulamada gerekse doktrinde kabul edilenhakim görüş,meydana gelen zarar suçu neticesinde verilecek cezanın genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilecek ceza ile karşılaştırılması, netice olarak hangi suçun cezası daha ağır ise bu suçtan failin cezalandırılması prensibine dayanmaktadır. Tek bir eylemle her iki suç da meydana geldiğinde hangi suçtan hüküm kurulacağı konusunda hâkimin taktir yetkisi bulunmayıp, tamamen matematiksel hesaplamalarla sonuca varılmaktadır. Bu nedenle suç tiplerine göre bir ayrıma gitmenin pratikte bir faydası bulunmamaktadır.

4.3.2.  Kasıtlı Suçlarla İçtimaı

Kasten öldürme, yaralama ve mala zarar verme gibi bünyesinde tehlike barındıran tüm suçlarla genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu içtima edilebilir. Öyle ki genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun nitelikli dolandırıcılık suçu ile dahi içtimaı söz konusu olabilir.[100]

Suçların içtimaında karşılaşılan temel zorluk fiilin tek olup olmadığını belirlemek noktasında toplanmaktadır. Örneğin öldürme kastıyla hareket eden hareket fail kalabalık bir düğünde mağdura bir el ateş ettiğinde fikri içtimaın uygulanmasında bir zorluk bulunmamaktadır. Yine mağdura ait iş yerinin benzin dökülerek yakılması halinde de failin tek suçtan cezalandırılması gerektiği açıktır.[101]Ancak “Sanığın misafirliğe gittiği evde aldığı alkolün etkisi ile evin balkonuna çıkarak rastgele ateş ettiği sırada yoldan geçmekte olan polis aracında bulunan polis memuru mağdur Yusuf’un yaralanmasına, Aysel ve Aşır İlhan’ın evinin penceresinden giren bir mermi çekirdeğinin odanın duvarına saplanmasına neden olduğu, olay yerinde bulunan 26 adet 9 mm.tabanca boş kovanından 25 tanesinin sanığın tabancasından atılmış olduğunun tespit edildiği olayda”[102] fikri içtima kurallarının uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalıdır. Nitekim bu olayda Yargıtay hem yaralama suçundan hem de genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan yerel mahkemece ayrı ayrı verilen mahkûmiyet hükümlerini onamış, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği görüşüyle kararın bozulmasını talep etmiştir. Fikri içtimada fiilin tekliği önce tam ayniyet halinde söz konusu olduğundan[103] bizce de Yargıtay’ın kararı isabetlidir. Örneğin bir ateş etme ile bir kişinin yaralanması halinde tam ayniyet bulunmaktadır. Ancak değinilen Yargıtay kararındaki gibi hareket çokluğu[104] söz konusu ise gerçek içtima düşünülmelidir. Ancak hareketlerin doğal hareket tekliği içinde gerçekleştirilmesi halinde tek hareketten söz edildiğinden[105] hareketin doğal anlamda tek olup olmadığı somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecektir.Doğal hareketin tekliğini belirlemek zarar suçunun işlenmesinden sonra genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun işlenmesi halinde daha basittir. Örneğin mağduru yaraladıktan sonra havaya ateş etmeye devam eden failin eylemi iki farklı suçu oluşturur. Burada her iki suç arasındaki sınır mağdurun yaralanmış olmasıdır.[106] Ancak bunun tam tersi bir ihtimalde, yani mağdurun havaya birkaç el ateş ettikten sonra mağduru yaralaması halinde aradaki sınırı kesin bir şekilde belirlemek her zaman mümkün olmaz. Bu halde olayın oluş biçimi, eylemler arasında geçen süre ve benzeri hususlar dikkate alınmalıdır. Kanaatimizce bunun nedeni asli norm- tali norm (ikincillik) görüşüşü ile açıklanabilir.[107]Bu görüşe göre tehlike zarardan önce gelir. Bir şey önce tehlikeye uğramalıdır ki zarar meydana gelsin. Tehlike suçu zarar suçu karşısında ikinci plana itilip, asli norm olan zarar suçunun yanında yardımcı norm olarak kabul edildiğinden tehlike suçu ayrı bir suç olarak düşünülmeyip doğrudan içtima yoluna gidilmektedir.

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun başka suçlarla içtimaında ortaya çıkan bir diğer sorun failin kastının belirlenmesinde yaşanan güçlüklerdir. Örneğin kalabalık bir caddede silahını ateşleyen failin kastı içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağında belirleyici bir rol oynar.[108]Cadde ortasında bir hedef gözetmeksizin silahını havaya doğru ateşleyen failin eyleminin yalnızca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğu kuşkusuzdur. Ancak fail bu sırada kalabalıktan istifade edip caddede gördüğü bir hasmını öldürmek amacıylada ateş etmiş olabilir. Bu durumda TCK’nın 44. maddesi gereğince fail öldürmeye teşebbüs suçundan sorumlu tutulacaktır. Ayrıca kast değişikliği de tek fiil olarak kabul edilmediğinden[109] failin kastının değişmiş olması ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin bir düğünün başında sırf eğlence olsun diye havaya ateş eden fail hasmını gördükten sonra kastını değiştirmiş de olabilir. Bu taktirde gerçek içtima kuralları uygulanacaktır.

Kasten işlenen bir suça yardım edilmesi halinde TCK’nın 39. Maddesine göre suça iştirak hükümleri çerçevesinde faile işlenen suçun cezası verilmekte ancak kanunda belirtilen miktarlarda cezada indirim öngörülmektedir. Bir eylemin hem işlenen zarar suçuna yardım etme hem de genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçunu oluşturma imkânı da bulunmaktadır.[110] Bu durumda zarar suçundan TCK’nun 39. Maddesine göre indirim yapıldıktan sonra belirlenecek ceza miktarına göre genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilecek ceza miktarı karşılaştırılıp TCK’nun 44. maddesine göre cezası daha ağır olan suçtan hüküm tesis edilecektir.

Uygulamada sıklıkla karşılaşılması nedeniyle silahla tehdit suçunun (TCK’nın 106/2-a maddesi) TCK’nın 170/1-c maddesi ile içtimaına ayrıca değinilmesi gerekir. Burada failin kastı belirlenirken failin belirli kişi veya kişileri hedef alıp almadığı, bu kişilerle fail arasında bir husumet bulunup bulunmadığına özellikle dikkat edilmelidir.[111] Eylem silahla tehdit suçunu da oluşturuyorsa bu suçun cezası daha ağır olduğundan TCK’nın 44. Maddesi uyarınca failin sadece silahla tehdit suçundan cezalandırılması gerekir.[112]

4.3.3.    Olası Kasıtla İşlenen Suçlarla İçtimaı

5237 sayılı Yasanın 21. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde, doğrudan kast; “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış, olası kast ise TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiilin işlenmesi halinde olası kast vardır” şeklinde tanımlanmıştır.Olası kast ve doğrudan kastı birbirinden ayıran temel ölçüt bilme unsurunun yoğunluk farkıdır. Olası kastta fail kanuni tanımda yer alan unsurların gerçekleşmesini muhtemel görmekte, doğrudan kastta ise unsurların gerçekleşmesinin kesin olduğunu düşünmektedir.[113]

Yargıtay Ceza Genel Kurulu    bir kararında[114] doğrudan kastın sınırlarını belirlemiştir; “Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir, ancak failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçlar da, açık bir isteme olamasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir.” Kanunda belirtilen istisnaların dışında[115] tek bir fiille birden fazla suçun işlenmesi halinde fikri içtima kurallarının uygulanması kanun gereği olup suçların olası kastla veya genel kastla işlenmesi arasında bir fark bulunmamaktadır.[116]

Ancak; kastın sınırının belirlenmesi ve suçun olası kastla işlenip işlenmediğinin ortaya konulması TCK’nın 21/2 maddesine göre olası kast halinde kasten işlenen suça nazaran cezada bir miktar indirim yapılmasının gerekli olması nedeniyle önem arz etmektedir. Zira eylem nedeniyle aynı zamanda genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu da oluştuğunda TCK’nın 44. maddesine göre yapılan içtima, netice olarak belirlenen ceza üzerinden yapılmaktadır. Bu belirleme her iki suç açısından temel cezalar tespit edilip, kanuni tüm artırım ve eksiltmeler yapıldıktan sonra belirlenen sonuç cezadır. Örneğin fikri içtima yönünden adam öldürme suçunun olası kastla işlenip işlenmediğinin araştırılması pratikte fayda sağlamasa da, yaralama suçunda önem arz eder. Bu durumda somut uygulama yapılmak suretiyle cezalar bireyselleştirilmeli ve bulunacak netice cezalar karşılaştırıldıktan sonra cezası daha ağır olan suçtan ceza verilmelidir.[117]

4.3.4.  Kabahatlerle İçtimaı

Kabahatler Kanununun 15. maddesinin 3. fıkrasında, “bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır” düzenlemesine yer verilerek suçlarla kabahatler arasındaki ilişki düzenlemiştir.Bir eylem hem suç hem de kabahat olarak düzenlenmişse kabahatin geri çekilmesinden söz edilmektedir.[118]

Esasında suç ile kabahat arasındaki tek fark cezalarının ağırlığıdır. Suçların cezası daha ağır, kabahatlerin cezası ise daha hafiftir.[119] Bu nedenle bir fiil hem suç hem de kabahat teşkil ediyorsa fikri içtima söz konusu olur.[120] Örneğin meskûn mahalde havaya silahla ateş edilmesi halinde hem TCK’nın 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu hem de KK’nın 36. Maddesinde düzenlenen gürültü yapmak kabahati işlenmiş olur. Burada da fail TCK’nun 44. Maddesi uyarınca sadece TCK’nın 170/1-c maddesine göre sorumlu tutulabilir. Az önce de açıklandığı gibi bunun tek nedeni non bis idem kuralının suçlarla kabahatler arasında da geçerli olmasıdır.[121]

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun kabahatlerle içtimaı konusunda temel sorun eylemin TCK’nın 170. Maddesi kapsamında olup olmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.[122] Eğer eylem bu madde kapsamına giriyor ise, aynı zamanda kabahat teşkil edip etmediği yönünde bir belirleme yapmaya ihtiyaç bulunmamaktadır. Ancak eylemin bu suçu oluşturmayacağı kanaatine varılırsa, bu kez hâkim eylemin kabahat teşkil edip etmediğini araştırmak ve kabahat için öngörülen yaptırımı uygulamakzorundadır.[123]

Başka bir ifadeyle tek bir eylemle gerçekleştirilen suça ceza verilemediğinde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanması gerekmektedir.[124]

5.       Suçla İlgili Diğer Özellikler

5.1.              Görevli Mahkeme

28.6.2014 tarih ve 6545 sayılı yasanın 83. maddesi ile 5320 sayılı yasaya eklenen Ek 1. madde uyarınca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarında görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi’dir.Yapılan değişiklikten önce maddenin 1. Fıkrasındaki suç Asliye Ceza Mahkemesi’nin görev alanına, 2. fıkrasındaki suç ise Sulh Ceza Mahkemesi’nin görevine girmekteydi. Ancak yapılan değişiklikle bu ayrım ortadan kalkmıştır.

Yukarıda değinildiği üzere genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun pek çok olayda zarar suçları ile içtimaı gerektiğinden ve fikri içtima kuralları gereğince cezası daha ağır olan suçtan hüküm verileceğinden, içtima edilen suç Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giriyorsa içtima hususunu değerlendirmek görevi de Ağır Ceza Mahkemesi’ne aittir. Örneğin genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve taksirle ölüme neden olma suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’ne açılan davada eylemin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu anlaşılırsagörevsizlik kararı verilerek dosyanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekir.[125]

5.2.              Suçun Yaptırımı

TCK’nun 170. Maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde “Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denilmek suretiyle 1. Fıkradaki suçun alt ve üst sınırı belirlenmiştir. Belirlenen alt ve üst sınırlar içerisinde hâkim TCK’nın 61. maddesindeki kriterleri göz önünde bulundurarak temel cezayı belirleyecektir. Genel olarak uygulamada temel cezanın belirlenmesi sırasında TCK’nın 61. maddesinde belirtilen madde metninin aynen tekrarı ile yetinilmekte, somut olayın özellikleri dikkate alınmamaktadır.[126] Kanaatimizce bunun en büyük nedenlerinden biri hâkime tanınan bu geniş taktir yetkisinin (altı aydan üç yıla kadar) ne şekilde kullanılması gerektiği üzerinde öğretide yeteri kadar durulmamasıdır. Zarar suçlarında “zarar” daha somut bir kavram olduğundan temel cezayı belirlemek tehlike suçlarına göre daha kolaydır.  Bu nedenle konu bir tehlike suçu olan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda önem arz etmektedir.

TCK’nın 61. maddesine göre temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik göz önünde bulundurulur. Maddede 7 bent halinde sayılan ölçütlerden altı tanesi fiilin haksızlık içeriği ile, maddenin f bendi ise cezanın bireyselleştirilmesi ile ilgilidir.[127]

Örneğin kalabalık bir düğün yerinde, havaya 5 el ateş etmek şeklinde gerçekleştirilen bir olayda; silahın 5 el ateşlenmesi suçun işleniş biçimi, silahın niteliği suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun kalabalık bir düğün yerinde işlenmesi suçun işlendiği zaman ve yeri, düğün yerinin kalabalık olması nedeniyle hayatı ve sağlığı tehlike altında bulunan insan sayısı suçun konusunun önem ve değerini, failin silahı tutuş şekli, alkollü olup olmadığı, silahtan çıkan mermilerin düştüğü yerler meydana gelen tehlikenin ağırlığını belirler. Bir olayda temel cezayı belirlerken TCK’nın 61. maddesindeki tüm kriterlere değinmek zorunlu değildir. Ancak değinilen kriter somut olayla ilişkilendirilmelidir.

TCK’nın 170. Maddesinin 2. Fıkrasındaki suçun yaptırımı ise “üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası” olarak belirlenmiştir. Burada hapis cezası veya para cezasını seçmek konusunda hâkime taktir yetkisi tanınmıştır. Hâkim tarafından adli para cezası seçilecek olursa alt sınırdan verilecek temel cezanın 120 gün karşılığı adli para cezasından az olamayacağı gözden kaçırılmamalıdır. Bunun yanında failin tekerrüre esas sabıkasının bulunması halinde TCK’nın 58/3 maddesi uyarınca hapis cezasının tercih edilmesi zorunludur. Ancak tekerrür halinde ceza TCK’nın 50. maddesinde öngörülen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlardan birisine çevrilebilir.

5.3.           Suçun Soruşturulması ve Kovuşturulması

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu şikâyete bağlı olmayıp resen soruşturulması ve kovuşturulması gereken suçlardandır. Şikâyet üzerine başlayan bir zarar suçunun soruşturmasında eylemin genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu da oluşturduğu düşünülüyorsa Cumhuriyet Savcısı iddianamede her iki suçun da sevk maddelerini göstermek suretiyle kamu davası açmalı ve fikri içtima hususundaki kanaatini belirtmelidir. Zira uygulamada genellikle her iki suçtan da (hem genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması hem de zarar suçu) ayrı ayrı ceza talep edilmekte, TCK’nun 44. maddesine değinilmemektedir. Kanaatimizce tek bir fiille birden fazla suçun işlendiğinin iddia olunduğu bir olayda sevk maddeleri arasında TCK’nın 44. maddesinin gösterilmemesi CMK’nın 170/3-h maddesine aykırılık teşkil eder.

Bunun yanında eylemin kovuşturma aşamasında vasfının değişmesi de mümkündür. Örneğin TCK’nın 170/2 maddesine yer verilerek yangın tehlikesine sebebiyet vermek suçundan açılan davada suçun 6831 sayılı orman kanunu kapsamında olduğu anlaşılıyorsa mahkemece sanığa ek savunma hakkı tanınmak suretiyle bu konun hükümlerine göre kovuşturma yapılıp hüküm verilebilir.[128]

5.4.     Suçun Uygulama Alanı

5.4.1.  Suçun İşlendiği Zaman

Suçun gerçekleşmesi bazen zaman alır. Hareket ve netice birçok suçta aynı anda gerçekleşmez. Hareket ve sonucun farklı zamanlarda ve farklı yerlerde gerçekleşmesi de mümkündür.[129]Ancak neticeli suçlarda suçun işlendiği zaman neticenin gerçekleştiği zaman zamandır. Somut tehlike suçlarında suç neticenin gerçekleştiği an, soyut tehlike suçlarında ise hareketin yapıldığı an suçun işlendiği zamandır. Dolayısıyla 1. fıkrasında somut tehlike suçunu ikinci fıkrasında da soyut tehlike suçunu barındıran genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu 1. fıkra yönünden neticenin gerçekleştiği anda[130], ikinci fıkra yönünden ise hareketin yapıldığı anda işlenmiş sayılır.

5.4.2.  Suçun İşlendiği Yer

TCK’nın 8. Maddesine göre, “Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye’de işlenmesi veya neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi hâlinde suç, Türkiye’de işlenmiş sayılır.”

Neticesi harekete bitişik suçlarda veya netice ile hareketin aynı yargısal sınırlar içinde gerçekleştiği suçlarda suçun işlendiği yeri belirlemek kolaydır. Ancak netice ile hareketin ayrılabildiği suçlarda bir takım sorunlarla karşılaşılmaktadır.[131] Örneğin Suriye’de patlatılan bir bomba Türkiye’de tehlikeye neden olabilir. Bulgaristan’da baraj kapaklarının açılması nedeniyle[132] Türkiye’de taşkın tehlikesi meydana gelebilir. Doktrinde bu gibi fiillere “mesafe suçu” adı verilmektedir.[133] Bu gibi somut tehlike suçlarında suç, neticenin, başka bir ifade ile tehlikenin gerçekleştiği yerde işlenmiş sayılır.[134]Suriye sınırları içinde patlatılan bomba sınırın hemen bitişiğindeki Türk yerleşim yerindeki kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda ise suç Türkiye’de işlenmiş sayılacaktır. Zira tehlikenin gerçekleştiği yer Türkiye’dir. Yine Bulgaristan’da açılan baraj kapakları Türkiye’de taşkına neden olduğundan suçun işlendiği yer Türkiye’dir. Soyut tehlike suçları ise neticesi harekete bitişik suçlardan olduğundan suçun işlendiği yer hareketin gerçekleştirildiği yerdir.

5.5.              Uzlaşma

Uzlaşma, uzlaşma kapsamına giren bir suç nedeniyle şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar görenin kanun, yönetmelik ve usul hükümlerine uygun olarak tarafsız bir uzlaştırıcı tarafından uzlaştırılmış ve anlaştırılmış olmalarını ifade eder.[135]

Uzlaşmaya tabi suçlar genel olarak şikayete bağlıdır. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlarda uzlaşma yoluna gidilemeyeceği CMK’nın 253/3 maddesinde istisna olarak belirtilmiştir. Ayrıca CMK’nın 253/1-b maddesinde belirtilen suçlarla ilgili olarak şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın uzlaştırma yoluna gidileceği yasada belirtilmiştir.

Bu çerçevede genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu incelendiğinde şikayete bağlı suçlardan olmadığı gibi CMK’nın 253/1-b maddesinde sayılan suçlardan da olmadığından uzlaşmaya tabi suçlardan değildir.[136]

5.6.              Ön Ödeme

CMK’nın 75. Maddesinde ön ödeme  “Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların failinin maddede belirtilen miktardaki parayı ödemesi halinde kamu davası açılmamasını öngören sistemdir.

Genel Güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun gerek 1. fıkrası, gerekse 2. fıkrasının yukarı sınırı üç ayı geçtiğinden ön ödeme kapsamında bulunmamaktadır.

5.7.              Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

CMK’nın 231. Maddesinde açıklandığı üzere yargılama sonunda hükmolunan hapis cezasının iki yılın altında olası veya adli para cezasına hükmolunması halinde, mağdurun zararının karşılanması, kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetinin bulunmaması, sanığın kişilik özellikleri itibariyle yeniden suç işlemeyeceği yönünde hâkimin bir kanaate varması ve işlenen ikinci suçun önceki başka bir suç ile ilgili verilen açıklanması geri bırakılmış hükmün denetim süresi içinde işlenmemiş olması halinde, sanığın da buna rıza göstermesi şartıyla hükmün açıklanmayarak, açıklanmasının beş yıl süre ile ertelenmesini öngören müesseseye hükmün açıklanmasının geri bırakılması denilmektedir.[137]

Kuşkusuz yukarıda değinilen şartların mevcudiyeti halinde hâkim genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilir. Burada değinmek istediğimiz husus suç bir zarar suçu olmadığından CMK’nın 231/6-c maddesine göre “suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi” şartının bu suç yönünden ne şekilde anlaşılması gerektiği hususudur. Başka bir ifadeyle meydana gelen tehlike bu tehlikeye maruz kalan mağdurlar yönünden bir zarar olarak nitelenebilir mi?

Maddede değinilen “zarar” kavramının somut bir zararı ifade ettiği ve sadece zarar suçlarına özgü olduğuna ilişkin Yargıtay içtihatları artık istikrar kazanmış ve yerleşmiştir.[138] Bu açıdan CMK’nın 231/6-c maddesinin genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda bir kriter olarak dikkate alınmaması gerekir.

İKİNCİ BÖLÜM

GENEL GÜVENLİĞİN TAKSİRLE TEHLİKEYE SOKULMASI SUÇU

1.     Genel Açıklamalar

Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması Suçu 5237 sayılı TCK’nın ikinci kitabının “topluma karşı suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, “genel tehlike yaratan suçlara ilişkin birinci bölümünün 171. Maddesinde düzenlenmiştir. Maddede;

         “Taksirle;
         a)Yangına,
         b)Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına,
         Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.

Maddede tıpkı TCK’nın 170. Maddesinin 1. Fıkrasında olduğu gibi bir somut tehlike suçuna yer verilmiştir. Ancak burada farklı olarak suçun oluşması için eylemin taksirle işlenmesi gerekmektedir.[139]

Bu suçun anlaşılabilmesi için öncelikle taksir kavramına değinilmesi gerekir. Zira suçun ayırıcı unsuru taksirle işlenmesidir. Yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkınına sebep olan eylemin kasıtlı olarak işlenmesi sonucu başkalarının hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından bir tehlike oluşmuşsa genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu oluşacaktır.

Türk Ceza Kanununun 22. Maddesinin 2. fıkrasında taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmış, 3. fıkrada da bilinçli taksir açıklanmıştır. Bu tanımlar incelendiğinde kanun koyucu tarafından taksirin netice ile ilişkilendirildiği görülecektir. Ancak netice dışında diğer tüm unsurlarda da failin taksirle hareket etmesi ihtimali bulunduğundan daha kapsayıcı bir tanıma ihtiyaç bulunmaktadır.[140]

Taksiri tanımlamaya çalışan pek çok teori olmakla birlikte, taksir, failin uymak zorunda olduğu davranış kurallarına uymayarak, önleme imkânına sahip olduğu bir fiili, bu kuralları ihlal ederek gerçekleştirmesi, ancak bu fiilin sebep olduğu sonuçları istememesi olarak tanımlanabilir.[141]

Yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan eylem bilinçli taksirle işlenebileceği gibi olası kastla da işlenebilir. Gerçekten bilinçli taksirle olası kastın somut olayda birbirinden ayırt edilmesi oldukça zordur.

Taksirin bir çeşidi olarak bilinçli taksirde kanuni tanımda yer alan unsurların gerçekleşeceği muhtemel görülmektedir.[142] Ancak benzer bir durum olası kastta da söz konusudur. [143]Yine de her iki kurum birbirinden farklıdır; “Olası kast halinde, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmektedir. Kişi işlediği fiilin bazı neticelerin oluşumuna muhtemelen sebebiyet vereceğini öngörmektedir. Başka bir ifadeyle, olası kast halinde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen neticelere ilişkin bir kabullenme söz konusudur; kanuni tarife uygun neticenin gerçekleşmesi, olayın seyrine bırakılmaktadır. Kişi, neticenin gerçekleşmesini muhtemel addetmekle birlikte, bunun gerçekleşmemesi için özel bir çaba göstermemektedir. Kanuni tarife uygun neticenin meydana geleceği muhtemel addedilmesine rağmen, fail fiili işlemekten geri kalmamaktadır. Aslında bilinçli taksir halinde de kanuni tarife uygun fiilin işlenmesi muhtemel addedilmektedir. Ancak, bilinçli taksirde, fail neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı bir şekilde güven beslemektedir. Bilinçli taksirde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen fiilin (neticenin) gerçekleşmeyeceğine, kişi yükümlülüklerine aykırı ve özensiz bir şekilde güvenmektedir.”[144]

Genel güvenliği tehlikeye sokan eylemin kasıtlı mı işlendiği, yoksa neticenin taksirli bir eylemin sonucu mu olduğunu belirlemek de kimi zaman güçlük arz eder.[145]Zira TCK’nın 170. maddesindeki suç tehlike suçu olduğundan failin zararlı neticeyi gerçekleştirmesi beklenmemektedir. Zaten fail de birçok defa bunu istemez. Taksirle genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçunda da benzer bir durum söz konusudur. Burada da fail neticeyi (tehlikenin meydana gelmesini) istememektedir. Bu nedenle inceleme konumuz olan suçlar yönünden kast ve taksir ayrımı zarar suçlarına göre daha karmaşıktır.

Örneğin Yargıtay eşine kızdığı için eşinin elbiselerini yanan şömineye atıp yakan failin eylemi sonucunda yangın çıkması şeklinde gerçekleşen eylemi genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu olarak niteleyen yerel mahkeme hükmünü bozmuştur.[146]Bu olayda sanığın elbiseleri şömineye atması eylemi kasıtlı olsa da, elbiselerin şömineye atılması failin yangın tehlikesini istemediğini göstermektedir. Benzer olayda Yargıtay “sanığın kız arkadaşına sinirlenmesi nedeniyle ona ait bir kısım giyim eşyasını apartman dairesindeki odanın ortasına toplayıp tutuşturarak yaktığı, ateşin büyüme eğilimi göstermesi üzerine battaniye ve yatağı üzerine atıp söndürmeye çalıştığı ayrıca yangın tüpü ile müdahale ettiği, apartman komşularının haber vermesi üzerine olay yerine gelen itfaiyenin de ateşi tamamen söndürdüğünün anlaşılması karşısında, ateşin binaya ve yakılan nesnelerin dışındaki şeylere sirayet etmemesi nedeniyle yangından söz edilemez ise de genel güvenlik bakımından tehdit oluşturan bir yangın tehlikesinin gerçekleştiği, bu durumda sanığın tek eylemi ile 5237 sayılı TCK’nın 151/1 ve 152/2-a maddelerinde öngörülen “yakarak mala zarar verme” suçunun ve aynı Kanunun 170/2. maddesinde yazılı “yangın tehlikesi” suçlarının oluştuğu…” demek suretiyle[147] TCK’nın 170 ve 171. maddesindeki farkları ortaya koymuştur. Her iki olayda da neticeler benzer olmasına rağmen, birinci olayda fail elbiseleri yakmak için şömineye attığından TCK’nın 171/1-a maddesi, ikinci olayda ise fail elbiseleri odanın ortasında yaktığından TCK’nın 170/2. Maddesindeki suç meydana gelmiştir. Her iki olayda da failin tehlikeli neticenin meydana gelmesini istemediği ortadır. Görüldüğü üzere olaylardaki kast ve taksir ayrımı faillerin eylemleri işleyiş şekillerine (harekete) bakılarak yapılmaktadır.

Burada yapılması gereken başka bir belirleme kanuni tanımdaki unsurların fail tarafından öngörülmemiş olmasının suçun oluşumuna bir etkisinin bulunmamasıdır. Öngörülebilirlikten anlaşılması gereken ortalama bir insanın suçun unsurlarını öngörüp öngörmeyeceğidir. Taksirli suçlarda kusur olarak da isimlendirilen öngörülebilirlik, taksirli suçların özel kusur unsuru olarak nitelendirilmiştir.[148] Öngörülebilirlik her olayın koşullarına göre belirlenir. Örneğin depremde yıkılan bir binanın mimarı, mühendisi, müteahhidinden beklenen öngörülebilirlik olağan hayat tecrübelerine, bu mesleklerin ulaştığı teknolojinin son imkanlarına, bilimsel kurallara göre aynı meslek sınıfına mensup insanlara kıyasla beklenilen objektif özen yükümlülüğüdür.

2.       Suçun Unsurları

2.1. Suçun Maddi Unsuru

2.1.1.  Hareket

TCK’nın 171. Maddesinde seçimlik hareketler taksirle yangına, bina çökmesine,   toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak şeklinde seçimlik hareketler olarak sıralanmıştır. Bu hareketlerden birinin gerçekleşmesiyle suç oluşur. Bu bakımdan suç seçimlik hareketli suçlardandır.[149] Bunun yanında seçimlik hareketler kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Bu bakımdan suç bağlı hareketli bir suçtur.[150]Bağlı hareketli suç olmasının sonucu olarak örneğin maden ocağında dinamit patlatılması nedeniyle kopan taş parçalarının oluşturduğu tehlike genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçuna vücut vermez.[151]

2.1.1.1. Yangına Neden Olmak

Genel güvenliğin kasten tehlike sokulması suçunun maddi unsurları incelenirken yangın kavramı üzerinde etraflıca durulmuştu.[152] Bu nedenle burada suçun genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu ile farklı yönleri ile daha önce değinilmeyen hususlar üzerinde durulacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki yangının başkalarının hayatı, sağlığı ve malvarlığı bakımından bir tehlike doğurmuş olması zorunlu olup, tek başına yangına neden olmak suçun oluşması için yeterli değildir.[153] Tehlikeden söz edebilmek için de yayılma eğilimi gösterebilecek boyutta bir ateş ve bu ateşin sirayet edebileceği mesafede yanmaya uygun cisimler bulunmalıdır.[154]Ateşin ne zaman yangın sayılacağı hususunda değişik görüşler bulunmakla birlikte kanaatimizce yangın yanıcı maddenin uzaklaştırılmasından sonra bile ateşe verilen cisim yanmaya devam ediyorsa ve özel araçlar (yangın tüpü, belli yoğunlukta su, köpük vb.) kullanılmadan ateşsöndürülemiyorsa artık bir yangından bahsedilir.[155]Bu bakımdan yolda seyir halinde bulunan bir aracın yanması halinde dahi yangın diğer araçlara sirayet edebileceğinden ve bu araçlarda bulunan kişiler ile malları üzerinde bir tehlike oluşturduğundan genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçundan söz edilebilir.[156]

Ateşin kasıtlı yakılmasıyla yangının kasıtlı çıkartılmasını birbirine karıştırmamak gerekir. Henüz yangın halini almamış bir ateş çeşitli saiklerle ve kasten yakılmış olabilir. (Örneğin tarladaki otları temizlemek[157], mangal yakmak, ısınmak[158] vb) Kasıtlı olarak yakılan bu ateş taksirle büyürse (rüzgâr ve yangının genişlemesine neden olacak cisimler de ateşin büyümesine etki edebilir), başka bir ifadeyle taksirle yangına dönüşürsegenel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu meydana gelir.

2.1.1.2. Bina Çökmesine Neden Olmak

Ülkemizde 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem hadisesi ile birlikte bina çökmeleri nedeniyle yaşanan can kayıplarının nedenleri tartışılmaya başlanmış, “deprem değil, bina öldürür” kavramı zihinlerde yer edinmiş ve sorumlulardan hesap sorulabilmesi adına konu ile ilgili hukuki mevzuat irdelenmeye başlanmıştır. Gerçekten 17 Ağustos 1999 tarihine kadar hukukumuzda bu konuda yeterli bir tartışma ve uygulama bulunmamaktadır.[159]Bu tarihten sonra konu irdelenmeye başlamış, özellikle 765 sayılı TCK’da 5237 sayılı TCK’nın 171. Maddesine karşılık gelen 383. maddesi gündeme gelmiştir.

Suçun maddi unsurunu “bina çökmesine neden olmak” fiili oluşturur. Başka bir ifadeyle bina çökmemişse,[160] binada çatlaklar oluşsa dahi[161]Binanın çökmesi de başlı başına yeterli olmayıp başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlike meydana gelmelidir. Bu tehlike binanın içinde bulunanlar açısından söz konusu olabileceği gibi binanın dışındakiler açısından da söz konusu olabilir. Genel tehlike halini kesin kurallarla belirlemeye olanak bulunmamaktadır. Her olayın özelliğine göre tehlikenin meydana gelip gelmediği belirlenirken binanın konumu, bağımsız bölümlerin sayısı, tahsis amacı gibi binadan veya binanın çevresinden kaynaklanan özellikler göz önünde tutulmalıdır.[162] Ayrıca bina çökmesinden söz edilebilmesi için binanın tamamının çökmesine gerek yoktur. Binaya bitişik olan balkon, merdiven sütun gibi eklentilerin çökmüş olması yeterlidir.[163]

Daha önce değinilmiş olmakla birlikte[164] önemine binaen bina kavramı üzerinde yeniden durmayı gerekli görüyoruz. “Bina, herhangi bir malzemeden yapılmış, insan veya hayvanların barınmasına, içinde herhangi bir işin yapılmasına veya herhangi bir eşyanın muhafazasına elverişli olan tamamlamış yapıdır.” [165] Bu tanımda en dikkat çekici husus tamamlanmış bir yapının bina sayılmasıdır. Tamamlanmamış bir yapının çökmesi halinde,başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlike oluşsa dahi genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu oluşmayacaktır.[166]

2.1.1.3.     Toprak Kaymasına, Çığ Düşmesine, Sel veya Taşkına Neden Olmak

Toprak kütlelerinin yukarıdan aşağı doğru yer değiştirmesine toprak kayması, bir dağın veya tepenin bir noktasından koparak aşağıya doğru kayan veya yuvarlanan kar kütlesine çığ, sürekli yağan yağmurların veya eriyen karların kendi başına ya da bir akarsu veya dereye karışarak çevresine zarar verecek veya tehdit edecek yoğunlukta akmasına sel, [167]yatağında akmakta olan suyun herhangi bir nedenle yatağını terk ederek çevresine zarar vermesine veya zarar tehlikesine neden olmasına da taşkın denilir.

Toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkınına neden olan taksirli eylemin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlike oluşturması gerekir. Nedensellik bağı suçun tüm maddi unsurları için zorunlu olmakla birlikte Toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkın meydana geldiğinde bunun failin eyleminden kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemek suçun diğer unsurlarının tespitine göre zorluk ve önem arz eder. Zira bu gibi olaylar çok defa doğal etkenlerin sonucu meydana gelir ve bu etkenleri failin eylemlerinden ayırıp faille ilişkilendirmek güçtür. Suçun bu özelliği nedeniyle uygulamada taksirle genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçuna toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkınına neden olma şeklinde nadiren karşılaşılmaktadır.

Suç ihmal suretiyle de işlenebildiğinden, bu gibi olaylar doğal yollarla da meydana gelse, gerekli tedbirleri almak durumunda bulunan kamu tüzel kişilerinin yetkilileri ile gerçek kişiler meydana gelen tehlikeden (başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlike oluşturması halinde) bu maddeye göre sorumlu tutulmalıdır. Örneğin özellikle Karadeniz Bölgesinde yaşanan toprak kaymaları neticesinde her yıl karayollarında pek çok kaza ve tehlike yaşanmakta, sel taşkınları nedeniyle İstanbul, İzmir gibi şehir merkezlerinde dahi can ve mal kayıpları meydana gelmektedir. Bu gibi “doğal afetlerin” önlenebilmesinin bir yolu TCK’nın 171/1-a maddesindeki suçun ihmal suretiyle de işlenebileceğiningöz önünde bulundurulması ve maddeye işlerlik kazandırılmasıdır. Kamu görevlileri açısından TCK’nın 257. maddesinin yardımcı bir düzenleme olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.[168] Ülkemizde çok defa tehlikenin meydana gelmesinin sorumluluğu “doğal afete” verilmekte, ilgililer ancak yaralama ve ölüm halinde sorumlu tutulmaktadır.[169]

Taşkına neden olmak eylemi akarsuyun yatağının bozulması, suyun aktığı menfezlerin kapatılması şeklinde meydana gelebileceği gibi, derenin veya akarsuyun içine hafriyat dökülmesi suretiyle de gerçekleştirilebilir. Yine toprak kayması patlayıcı maddelerin oluşturduğu sarsıntıyla olabileceği gibi, yağan yağmurlar ve erozyon nedeniyle kaymaya meyilli hale gelen toprağın kaymasını önlemek için istinat duvarı, toprağın içine su akışını kolaylaştıracak menfezler ve kanallar yapılması gibi tedbirlerin alınmaması suretiyle de oluşabilir. Suçun maddi unsurunu oluşturan bu hareketler ne şekilde oluşursa oluşsun suçun manevi unsuruyla ilgili açıklamalarda ayrıntılı olarak değinileceği üzere suçu TCK’nın 170/1-b maddesinden ayıran tek fark kusurun niteliğidir. Bu nedenle öncelikle meydana gelen tehlikeye neden olan hareketin kasıtlı olup olmadığı değerlendirilmeli, eylem kasıtlı değilse TCK’nın 171/1-b maddesi göz önünde bulundurulmalıdır. Uygulamada sıklıkla mala zarar verme suçundan yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda hataya düşülmekte, mala zarar verme suçu ancak kasıtlı olarak işlenebildiğinden failin bir kastının olmadığı anlaşılırsa mala zarar verme suçundan beraat hükmü tesis edilmekte, ancak eylemin genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu oluşturabileceği dikkatlerden kaçmaktadır.[170]

2.1.2.  Netice

Netice kasıtlı suçlara kıyasla taksirli suçlarda çok daha önemli bir görev üstlenmektedir. TCK’nın 22. Maddesinde yer alan taksir ve bilinçli taksirin tanımlarına bakıldığında taksirin her iki şeklinin de netice ile ilişkilendirildiği görülmektedir.[171]Zira kastla taksiri birbirinden ayıran temel kıstas failin neticeyi isteyip istemediğidir.[172] Ancak taksirin sadece netice ile ilişkilendirilmesi doktrinde eleştirilmektedir. Sadece neticenin değil diğer tüm maddi unsurların da göz önünde bulundurulması gerektiği sürülmüştür.[173] Bunun sebebi olarak da tüm taksirli suçların neticeli suç olmaması gösterilmiştir. Ancak bu görüşe katılmadığımızı belirtmek isteriz. Somut olayda kimi zaman suçun niteliğini belirlemek için (tehlike suçunun kasten mi taksirle mi işlendiği) harekete bakılsa da, asıl amaç failin neticeyi isteyip istemediğini saptamaktır. Suç ister taksirle isterse de kasten işlensin neticesiz bir suç düşünülemez.

2.1.3.   Nedensellik Bağı

                Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu tüm taksirli suçlar gibi neticeli suçlardan olduğundan netice ile taksirli hareket arasında nedensellik bağının bulunması zorunludur. Örneğin failin tarlasında yaktığı otların çıkan rüzgârın etkisi ile yayılıp başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek bir yangına dönüştüğü olayda, gerek doktrin gerekse de Yargıtay tarafından benimsenen şart teorisine göre[174]rüzgârın esmesi nedensellik bağını kesmediğinden meydana gelen tehlike ile failin eylemi arasında nedensellik bağı bulunmaktadır.

Yukarıda da değinildiği gibi[175] genel güvenliğe karşı suçların seçimlik hareketleri doğrudan doğa olayları sonucu meydana gelebileceği gibi, doğa olaylarının katkısı sonucu da oluşabilir. Örneğin dere yatağının içine dökülen hafriyat derenin normal akışına göre taşkına neden olmasa da karların aniden erimesi veya yıllık ortalamanın çok üzerinde yağan yağmurun etkisiyle derenin taşmasına neden olmuş olabilir. Doğal olayların etkisi ne şekilde olursa olsun tehlikenin meydana gelmesinde failin taksiri bulunuyorsa nedensellik bağının gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Tehlikenin meydana gelmesine etki eden dış faktörler cezanın miktarı tayin edilirken göz önünde bulundurulmalıdır.

2.1.4.   Suçun Faili ve Mağduru

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu fail ve mağdur bakımından herhangi bir özellik göstermemektedir. Suçun faili herkes olabilir. Ancak suçun failinin kim olduğunun kesin olarak belirli olmaması durumunda fail araştırılırken somut olayın özellikleri de göz önünde tutulmalı, toplumun gelenek ve görenekleri, aile yapısı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.[176]Mağdur toplumdaki tüm bireylerdir. Suçun mağduru özel hukuk tüzel kişileri olabileceği gibi kamu tüzel kişileri de olabilir.[177] Taksirle kendi malına zarar veren kişinin eyleminin genel güvenlik bakımdan tehlike oluşturması halinde de suç oluşur.[178]

2.1.5.   Suçun Konusu

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun konusu tıpkı genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda olduğu gibi başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığıdır.

Diğer tehlike suçlarında olduğu gibi genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda da korunan hukuksal yarar (konu) belirsiz kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığının tehlikeye uğratılmasının önlenmesidir. Bu bakımdan suçla korunan hukuki yarar aslında tüm toplumun yararıdır.[179] 765 sayılı TCK’da toplumun yararı “ammenin selameti” olarak isimlendirilmiş ve tehlike suçları 765 sayılı TCK’nın 369 ve devamı maddelerinde “ammenin selameti aleyhinde cürümler” başlığı altında yaptırıma bağlanmıştır. Ammenin selameti, bir başka ifadeyle genel güvenlik “toplum halinde yaşayan kişilerin bu hayat biçimlerini korkusuz ve herhangi bir korumaya ihtiyaç duymaksızın devam ettirebilmeleri anlamına gelmektedir”[180]

2.2.Suçun Manevi Unsuru

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu madde başlığından da anlaşılacağı üzere ancak taksirle işlenebilir. Başka bir ifadeyle fail somut tehlikelerin meydana gelmesinde kusurlu olmalıdır.[181] Burada araştırılacak husus failin dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davranıp davranmadığıdır.Failin sorumluluğu ya da eylemi ile meydana gelen tehlike arasında uygun nedensellik bağı kurulmalı ve meydana gelen tehlike failin kusurundan kaynaklanmalıdır.[182]

Taksirli suçlarda sorumluluktan söz edilebilmesi için bunun kanunda düzenlenmiş olması şarttır.[183] İkinci olarak fail bir dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmiş olmalıdır.[184] Ancak özen yükümlülüğünü ihlal etmek tek başına yeterli olmaz, çünkü fail kasıtlı olarak da özen yükümlülüğünü ihlal etmiş olabilir.[185] Örneğin bir binayı inşa  eden mühendis ve mimarın da özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Mühendis kasıtlı olarak demiri eksik kullanırsa özen yükümlülüğüne aykırı davranmış olur. Bu nedenle yalnızca özen yükümlülüğüne bakılmamalıdır. Üçüncü olarak netice öngörülebilir olmalıdır. Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün doğal bir sonucudur. Başka bir anlatımla fail gerekli dikkati ve özeni gösterdiğinde tehlike meydana gelmeyecek idi ise failin taksirli eyleminden söz edilir.[186]Dördüncü olarak fail hareketi bilerek gerçekleştirmelidir. Örneğin ateşi bilerek yakmalı, toprak kaymasına neden olan dinamiti bilerek patlatmalıdır. Ancak meydana gelen netice (tehlike) istenmemelidir. Ancak yukarıda da değinildiği üzere bazen kasıtlı suçlarda da zararlı netice istenilmez, ancak kanun hareketin yapılmış olmasını suç saydığından, hareketin kasıtlı olarak yapılmasıyla suç meydana gelir. (TCK’nın 170/2 maddesi bu niteliktedir. Taksirin son unsuru ise hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunmasıdır.[187]

Tüm bu unsurların bir araya gelmesiyle oluşan taksirli hareket yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olduğundafiil başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması halinde genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu oluşur. Bu unsurların oluşup oluşmadığını hâkim somut olayın özelliklerine göre gerektiğinde mahallinde keşif yapıp uzman bilirkişi veya bilirkişilerden rapor almak suretiyle belirleyecektir. Her suçta olduğu gibi “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi bu suçun uygulamasında da göz önünde tutulmalı, faile atfı kabil bir kusur tespit edilemez ise failin beraatine karar verilmelidir.[188] Bunun yanında netice birden fazla kişinin taksirli hareketinin birleşmesi sonucundan da meydana gelebilir.[189] Bu durumda neticeye etki eden hareketlerin kusurluluk derecesi belirlenmeli, ceza tayin olunurken faillerin kusur derecesi dikkate alınmalıdır.

Son olarak; suçun taksirli bir suç olması nedeniyle TCK’nın 22/6. maddesi hükmünün bu suç yönünden dikkate alınıp alınmayacağı kanaatimizce şüphelidir.TCK’nın 22/6. maddesinde “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bir kere genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda mağdur belirsiz kişi veya kişiler olduğundan taksirli hareket sonucu neden olunan neticenin failin kişisel ve ailevi durumunu etkilemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Zira suç, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde meydana gelmektedir.Başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlike meydana gelmemiş ise, başka bir ifade ile münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından bir sonuç doğurmuşsa zaten suçun oluştuğundan söz edilemez. Bu durumda faile TCK’nın 22/6. maddesi uyarınca ceza verilmemesinden değil, suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle failin suçsuzluğundan söz edilir. Bu nedenle Yargıtay’ın aksi görüşteki kararına katılmıyoruz.[190]

2.3.    Hukuka Aykırılık Unsuru

TCK’da yer alan hukuka uygunluk nedenleri kanun hükmünün yerine getirilmesi, meşru savunma, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızasıdır.[191] Meşru müdafaa ve ilgilinin rızası dışındaki diğer hukuka uygunluk nedenleri genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda uygulama yeri bulabilir. Ancak somut tehlike suçu olan bu suçta mağdur belirsiz bir kişi olduğundan ve meşru müdafaada hareketin belli bir kişiye yöneltilmesi gerektiğinden meşru müdafaa hükümleri uygulanamaz. Yine suçun mağduru belirsiz kişiler olduğundan ilgilinin rızası da bu suç açısından önem taşımaz.[192]

3.   Suçun Özel Görünüş Şekilleri

3.1.    Suça Teşebbüs

Teşebbüsün birinci şartı failin kasten hareket etmiş olmasıdır. Bu bakımdan fail taksirle hareket etmişse teşebbüsten dolayı faile ceza verilemez. Başka bir anlatımla taksirli suçlarda teşebbüsün cezalandırılmasına olanak bulunmamaktadır.[193]Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu da ancak taksirle işlenebildiğinden bu suça teşebbüs mümkün değildir.

3.2.Suça İştirak

Suça iştirak sadece kasıtlı suçlarda mümkündür. [194] Zira iştirakin gerçekleşmesi ancak iştirak iradesine bağlıdır. Böyle bir iradede kastın varlığını gerektirir. Taksirli suçlarda netice öngörülmediğinden neticenin gerçekleştirilmesine yönelik bir iştirak kastından söz edilemez.[195] Bu durum TCK’nın 22/5 maddesinde “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir” şeklinde ifade edilmiş, taksirli suçlara iştirakin mümkün olmadığı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla taksirle işlenebilen genel güvenliğin taksirle tehlike sokulması suçunda suça iştirak olanaklı değildir.[196] Taksirli suçlarda herkes kendi kusurundan sorumlu olduğundan faillerin kusur oranları ayrı ayrı belirlenmeli, bu kusurların neticeye etkileri değerlendirilmelidir.[197] Uygulamada kusurun belirlenmesi için “asli kusur” ve “tali kusur” ayrımı yapılmakta, bunun dışında bir derecelendirme yoluna gidilmemektedir.

3.3.İçtima

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda suçun oluşması için somut bir tehlikenin varlığı gerekli ve yeterlidir. Zararın meydana gelmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak taksirle yaratılan somut tehlike neticesinde zarar da meydana gelmişse (ölüm ve yaralama) TCK’nın 44. maddesi uyarınca farklı neviden fikri içtima kuralları gündeme gelir.[198]Bu durumda faile en ağır cezayı gerektiren suçtan ceza verilir.

Mala zarar verme suçunun taksirli hali bulunmadığından fikri içtima kurallarının uygulama alanı genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda TCK’nın 170. maddesine göre daha dardır. Bunun sonucu olarak özellikle yangına neden olmak suretiyle işlenen genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu ile uygulamada sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu yalnızca taksirle ölüme neden olma ve taksirle yaralama suçlarıyla içtima edebilir.[199] Örneğin akaryakıt istasyonuna benzin boşaltımı sırasında failin tedbirsiz ve dikkatsizliği neticesinde istasyondaki mağdurların yaralanmasına ve araçların zarar görmesine neden olması halinde hem genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması hem de taksirle yaralama suçu oluşur. Bu durumda TCK’nın 44. maddesi uyarınca cezası en ağır olan taksirle yaralama suçundan hüküm verilmesi gerekmektedir. Böyle bir olayda failin taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının nedeni zarar suçundan hüküm verilmesini gerektiren bir kurala değil, tamamen matematiksel bir hesaba dayanmaktadır. Fikri içtima kuralları uyarınca her iki suçun cezası karşılaştırılarak cezası en ağır olan suçtan ceza verilmektedir. Ancak Yargıtay bazı kararlarında zarar suçunun tehlike suçuna göre öncelikli olarak uygulanması gerektiği izlenimi uyandıracak gerekçelere yer vererek yerel mahkeme hükmünü bozmuştur.[200] Yargıtay bu kararlarında fikri içtima hususuna hiç değinmeden adeta kanunda bulunmayan bir kural ihdas etmiş,[201] zarar suçu oluştuğunda tehlike suçundan hüküm verilemeyeceğine karar vermiştir. Ancak her iki suç birleştiğinde fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının gerekmesi yasal bir zorunluluk olduğundan[202]  zarar suçuna öncelik veren bu yaklaşıma katılmıyoruz.

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun taksirle yaralama suçu ile birleştiği hallerde, mağdurun şikâyetinin bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir. Zira bilinçli taksir hali dışında taksirle yaralama suçunun soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı olup mağdurun şikayetinden vaz geçmesi halinde bu suç yönünden kovuşturma yapılamaz ve kovuşturmaya başlanmış olması halinde davanın düşmesine karar verilir. Bu halde eylemin aynı zamanda genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu oluşturabileceği ve bu suçun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete bağlı olmadığı gözden uzak tutulmamalıdır.[203]

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu bilinçli taksirle de işlenebilir.[204] Hem bilinçli taksirde hem de olası kastta fail kanuni tanımda yer alan unsurların gerçekleşmesini muhtemel görmektedir. Ancak olası kastta fail tipikliğin gerçekleşmesini olayın seyrine bırakmakta, “olursa olsun” demektedir. Bilinçli taksirde ise fail tipikliğin gerçekleşmesini muhtemel görmekle birlikte özensiz bir biçimde tipikliğin gerçekleşmeyeceğine inanmaktadır.[205] Örneğin bilinçli taksirle çıkardığı yangın sonucu bir kişinin ölümüne neden olan failin eylemi başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olsa dahi fikri içtima hükümleri gereği bilinçli taksirle ölüme neden olmak suçundan sorumlu tutulacaktır. Ancak aynı eylemin olası kastla işlendiği kabul edilirse bu kez genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçuyla içtima edilecektir. Bunun yanında çıkan yangın ölüme ve yaralamaya neden olmasa dahi fail, bilinçli taksir halinde genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması, olası kast halinde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sorumlu tutulacaktır.[206]Bu açıdan eylemin bilinçli taksirle mi işlendiği yoksa olası kast olarak mı niteleneceği içtima hükümlerinin uygulanması bakımından da önem taşımaktadır.

Taksirli suçlar kural olarak kabahatlerle de içtima edebilir. Suç taksirle kabahat de kasten işlense dahi suçtan dolayı hüküm kurulur.[207] Ancak genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun taksirle yaralama ve taksirle ölüme neden olma suçları dışında içtimaının söz konusu olduğu başka bir suç tipi bulunmadığı gibi kabahatlerle içtima edilebileceği bir örnek de bulunmamaktadır.

Uygulamada sıkça karşılaşılması nedeniyle yangının meydana geldiği yerin ormanla bir ilgisinin bulunduğunun belirlenmesi halinde ne şekilde bir yol izleneceği üzerinde de durulması gerekir. 6831 sayılı yasanın 76/d maddesine göre “Ormanlara dört kilometre mesafede veya bu Kanunun 31 inci ve 32 nci maddeleri kapsamına giren köyler hudutları içinde anız veya benzeri bitki örtüsü yakmak yasaktır” düzenlemesine yer verilmiştir.  6831 sayılı yasada yer alan düzenleme özel norm olduğundan ve özel norm – genel norm ilişkisine göre özel normun öncelikli olarak uygulanması gerektiğinden eylemin 6831 sayılı yasa kapsamında olduğunun anlaşılması halinde bu yasa hükümleri tatbik edilmelidir.[208] Burada fikri içtimadan değil, özel norm – genel norm ilişkisinden söz edilmektedir. Yangının çıktığı yerin orman sınırları içinde olduğu belirlendiğinde 6831 sayılı yasanın 110/3 maddesi uyarınca, orman sınırları içinde olmamakla birlikte ormana dört kilo metre mesafede olması halinde 6831 sayılı yasanın 76/d maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.[209]

4.            Suçla İlgili Diğer Özellikler

4.1.    Görevli Mahkeme

28.6.2014 tarih ve 6545 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önce genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda görevli mahkeme Sulh Ceza Mahkemesi idi. Ancak yapılan değişiklik ile Sulh Ceza Mahkemeleri kaldırıldığından bu suça bakmakla görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi’dir.

4.2.    Suçun Yaptırımı

TCK’nın 171. Maddesinin son cümlesinde failin “üç aydan bir yıla kadar hapis cezası” ile cezalandırılacağı belirtilmiştir. Temel ceza belirlenirken TCK’nın 61. Maddesi yanında TCK’nın 22/3 maddesi de göz önünde tutulmalıdır.[210] Faile üst hadden verilecek hapis cezası dahi kısa süreli olduğundan (bilinçli taksir hali dışında), TCK’da kısa süreli hapis cezasına özgü kurallara dikkat edilmelidir. Örneğin TCK’nın 50/3 maddesi uyarınca suçun faili 18 yaşını doldurmamışsa veya 65 yaşını bitirmişse TCK’nın 50/1 maddesinde sayılan seçenek yaptırımlara çevrilmesi zorunludur. TCK’nın 53/4 maddesi uyarınca kısa süreli hapis cezasının ertelenmesi halinde TCK’nın 53/1 maddesinde sayılan hak yoksunlukları sanık hakkında uygulanmayacaktır.TCK’nın 50/4 maddesine göre suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde faile verilecek ceza uzun süreli hapis cezası olursa adli para cezasına çevrilemez. Suçun taksirli suç olması nedeniyle zincirleme suç hükümleri uygulanamayacağından [211] TCK’nın 43. Maddesi gerekçe gösterilerek cezada artırım yapılamaz.

4.3.    Suçun Soruşturulması ve Kovuşturulması

TCK’nın 171. maddesi uyarınca genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasışikâyete bağlı değildir.[212] Ancak suç taksirle yaralama suçu ile içtima ettiğinde taksirle yaralama suçunun şikâyete bağlı olduğuna dikkat edilmelidir. Örneğin taksirle çıkartılan yangın sonucu bir kişinin yaralandığı olayda eylem aynı zamanda TCK.nun 171/1-a madde ve fıkrası uyarınca genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu da oluşturuyor ve mağdur şikayetinden vazgeçmiş ise taksirle yaralama suçundan soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Ancak genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun re’sen takibi zorunludur. Cumhuriyet Savcısı taksirle yaralama suçunun mağdurunun kovuşturma aşamasında şikâyetinden vazgeçebileceğini göz önünde bulundurup iddianamede her iki suçun sevk maddeleri ile TCK’nın 44. maddesine yer vermelidir. Ancak TCK’nın 171. maddesine değinilmese dahi iddianame içeriğinden suçun genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu da oluşturduğu anlaşılıyorve taksirle yaralama suçunun mağduru da şikâyetinden vaz geçmiş ise hâkim sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle TCK’nın 171. maddesinden hüküm vermelidir.

4.4.    Suçun Uygulama Alanı

4.4.1.  Suçun İşlendiği Zaman

Suçun tamamlanması için neticenin meydana gelmesi zorunlu ise suç neticenin meydana geldiği zamanda işlenmiş sayılır. [213] Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu neticeli bir suç olduğundan suç neticenin meydana geldiği, başka bir ifadeyle tehlikenin belirdiği anda işlenmiş sayılır. Örneğin tarlasındaki otları temizlemek amacıyla failateş yakmıştır. Otlar bir gün boyunca içten içe, bir tehlike oluşturmadan yandıktan sonra ertesi gün çıkan kuvvetli rüzgâr sonucu yangına dönüşüp komşu taşınmaz sahiplerinin ağaçlarının ve mahsullerinin yanmasına sebebiyet verdiği olayda tehlike (netice) hareketten bir gün sonra meydana geldiğinden suç da ateşin yakıldığı değil, tehlikenin meydana geldiği tarihte işlenmiş sayılır. Bu nedenle; Soyut tehlike suçlarında netice harekete bitişik olduğundan suçun hareketin yapıldığı anda işlendiğinde bir kuşku bulunmasa da, somut tehlike suçlarının işlenme zamanını harekete göre belirleyen görüşe katılmamaktayız.[214]

4.4.2. Suçun işlendiği Yer

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu bir somut tehlike suçu olduğundan suçun işlendiği yer tehlikenin gerçekleştiği yerdir. Örneğin (A)’nın Osmaniye adli yargı sınırları içinde ve Adana adli yargı sınırında bir tarlası bulunmaktadır. Tarlasını ekime hazırlamak isteyen (A) tarlasındaki anızı ateşe verir. Bir süre sonra büyüyen ateş Adana sınırlarında bulunan (B)’nin tarlasındaki ağaçların da yanmasına neden olur.

Bu olayda (A) sırf (B)’nin ağaçlarına zarar vermek için kendi tarlasını ateşe verse idi suç zararın gerçekleştiği, başka bir ifade ile (B)’nin ağaçlarının yandığı yerde işlenmiş sayılacaktı. Dolayısıyla Adana mahkemeleri yetkili olacaktı. Ancak inceleme konumuz olan suç taksirle işlenen bir tehlike suçu olduğundan suçun oluşması (B)’nin tarlasındaki ağaçların yanmasına bağlı değildir. Ateş henüz (A)’nın tarlasında iken yangına dönüşmüş ise, başka bir ifade ile yangın (B)’nin ağaçlarını da tehdit ediyorsa netice (tehlike) (A)’nın tarlasında gerçekleşmiş demektir. (B)’nin ağaçlarının da yanması dolaylı bir sonuç olup tehlikenin meydana gelip gelmediğini belirlemek yönünden bir karine teşkil eder. Bu olayda tehlike (A)’nın tarlasında gerçekleştiğinden Osmaniye mahkemeleri yetkilidir.

4.5.    Uzlaşma

               Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı olmadığı CMK’nun 253/1-b maddesinde sayılan istisnalardan da olmadığından uzlaşmaya tabi suçlardan değildir.

4.6.    Önödeme

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aştığından suç önödeme kapsamında değildir.

4.7.    Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden suçun ayırıcı bir özelliği bulunmamaktadır. Ancak genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu tıpkı genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu gibi bir tehlike suçu olduğu halde taksirli hareket sonucu meydana gelen tehlikenin yanında mağdurun zararına da neden olmuşsa CMK’nın 231/6-c maddesi dikkate alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemektedir.[215]Örneğin taksirle neden olunan yangında genel güvenlik yönünden meydana gelen tehlikenin yanında belirli bir şahsa veya kamuya ait bir ağaç da yanmış ise bu kişi veya kamunun zararı giderilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilememektedir.

Ancak Yargıtay’ın bu içtihadının yerinde olmadığı kanaatindeyiz.  Zira inceleme konusu olan suç bir zarar suçu olmayıp somut tehlike suçudur. Suçla korunan hukuki yarar da belirsiz kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığının tehlikeye uğratılmasının önlenmesidir. Suçun mağduru belirli bir kişi olmayıp belirsiz kişi veya kişilerdir. Bu arada eylem nedeniyle belirli bir kişi de zarar görebilir. Örneğin çıkan yangında bir kişinin evi, arabası, ağaçları, tarlası yanmış olabilir. Ancak bu suçun neticesi “zarar” olmayıp, tıpkı genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda olduğu gibi meydana gelen somut bir tehlikedir.CMK’nın 231/6-c maddesinde değinilen zarar koşulunun sadece zarar suçları açısından aranacağı Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatlarıyla sabit olduğu halde[216] bir tehlike suçu olan genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda, dolayısıyla meydana gelen ve suçun unsuru olmayan zararın giderilmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılamaması tehlike zarar suçları ayrımına göre yapılan ana kuralla çelişmektedir.

SONUÇ

TCK’nın 170. Maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu, maddede sınırlı sayıda belirtilen seçimlik hareketlerden birinin fail tarafından kasten gerçekleştirilmesi neticesinde meydana gelmektedir. Ancak bu seçimlik hareketlerin yapılmış olması başlı başına suçun oluşması için yeterli olmayıp ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlike meydana gelmesi, ya da bu seçimlik hareketlerden birinin kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir.

Yangın çıkarmak, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine veya taşkına neden olma, silahla ateş etme veya patlayıcı madde kullanma şeklinde sıralanan seçimlik hareketler sınırlı sayıda olup genel güvenliğin başka şekilde tehlikeye sokulması genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturmamaktadır.

TCK’nın 170. Maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan suç bir somut tehlike suçudur.  Bunun sonucu olarak tehlikeye neden olabilecek hareketin yapılmış olması yeterli değildir. Tehlikenin de meydana gelmiş olması gerekmektedir. Neticesiz suç olamayacağından meydana gelen bu tehlike netice olup objektif cezalandırılabilme şartı değildir.

TCK’nın 170. Maddesinin 2. fıkrasında ise bir soyut tehlike suçuna yer verilmiştir. Buna göre yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olunması suç olarak tanımlanmıştır. Suçun soyut tehlike suçu olmasının sonucu olarak hareketin gerçekleşmesi yeterli sayılmış, ayrıca tehlikeli neticenin meydana gelmiş olması aranmamıştır. Aslında burada bir varsayımdan hareket edilmekte hareketin yapılmasıyla tehlikenin meydana geldiği varsayılmaktadır. Ancak hareketin yapılması başlı başına yeterli olmayıp gerçekleştirilen seçimlik hareketin (yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın) tehlikeli olmaya elverişli olması gerekir.

TCK’nın 171. maddesinde bir diğer somut tehlike suçu olan genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu tanımlanmıştır. Buna göre taksirle yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak suç olarak tanımlanmış, maddenin son cümlesinde “fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde” yaptırıma tabi tutulacağı belirtilerek suçun bir tehlike suçu olduğu vurgulanmıştır.

TCK’nın 171. Maddesinde tanımlanan suçun maddi unsurları TCK’nın 170/1-c maddesi dışında aynı olsa da her iki suçu birbirinden ayıran temel ölçüt suçun manevi unsurudur. İlkinde suç kasıtlı olarak ikincisinde ise taksirle işlemektedir. TCK’nın 22/2 maddesinde taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmış, maddenin 3. fıkrasında da bilinçli taksire yer verilmiştir. Buna göre “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır.” Hareket ister taksirle isterse bilinçli taksirle meydana gelsin “fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde” TCK’nın 171. maddesindeki suç oluşacaktır.

Suçun maddi unsurlarına ilişkin görüşler gerek doktrinde, gerek uygulamada ve gerekse de Yargıtay içtihatlarında belli bir istikrar kazanmıştır. Ancak kurusıkı tabir edilen ses ve gaz fişeği atan tabancaların TCK’nın 170/1-c maddesi anlamında silah sayılıp sayılmayacağı tartışılmaktadır. Doktrinde hâkim görüş bu tarz tabancaların silah olup olmadığına somut olayın özelliklerine göre karar verilmesi gerektiği şeklinde ise de, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre bu tabancalar silahtan sayılmamaktadır. Kanaatimizce de kurusıkı tabancalar silah olarak nitelenemez. Zira suç kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığına yönelik bir tehlike suçudur. Zarar vermeye elverişli olmayan bir silahın tehlikeli olduğundan da söz edilemez. Suç somut tehlike suçu olduğundan öncelikle fiilin tehlikeli olmaya elverişli olup olmadığı değerlendirilmeli, tehlikeli olmaya elverişli ise “kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda” olup olmadığına bakılmalıdır.

Uygulamada veya doktrinde bir tartışma bulunmasa da, genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının mağdurun zararının giderilmesi şartına bağlı tutulmasının yerinde olmadığı kanaatindeyiz. Zira suç bir zarar suçu olmayıp somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için tehlikenin ortaya çıkması yeteli olup zararın meydana gelmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Taksirle zarar da meydana gelmiş ise bu suçun dolaylı bir sonucu olup unsuru değildir. Bu nedenle mağdurun zararı ancak hukuki bir uyuşmazlığın konusunu teşkil eder. CMK’nın 235/6-c maddesinde değinilen zarar suçları için aranan bir şart olup, bir tehlike suçu olan genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmemelidir.

“Non bis in idem” yani tek eyleme tek ceza verilmesini ifade eden ve TCK’nın 44. maddesinde vücut bulan kural, genel güvenliğin gerek kasten gerekse taksirle tehlikeye sokulması suçlarında TCK’da düzenlenen tüm suçlara nazaran daha fazla uygulama yeri bulmaktadır. Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu bünyesinde TCK’nın 170/1 maddesindeki seçimlik hareketleri barındıran tüm kasıtlı suçlarla ve kabahatlerle içtimaı söz konusu olsa da, genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu ancak taksirle yaralama ve taksirle ölüme neden olma suçlarıyla birleşmektedir. Her iki suçun gerekçesinde de belirtildiği üzere bu fiillerin işlenmesiyle bir zarar neticesi meydana gelmişse TCK’nın 44. maddesi uyarınca farklı neviden fikri içtima kuralları uygulanmalıdır. Buna göre her iki suçtan verilecek sonuç cezalar karşılaştırılacak ve sonuç olarak cezası daha ağır suçtan hüküm verilecektir.

Tehlike suçları değişen ve gelişen teknoloji, insan alışkanlıkları, çevre kirliliği, doğal afetler, savaş, hastalık ve benzeri pek çok nedene bağlı olarak zaman içinde değişmekte, önem kazanmakta veya önemini yitirmektedir. Örneğin 765 sayılı TCK’da yer verilmediği halde 5237 sayılı TCK’nın 173. maddesinde atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme suçu bir tehlike suçu olarak karşımıza çıkmıştır. Yine 765 sayılı TCK’da yer verilmediği halde TCK’nın 179/3 Maddesinde düzenlenen alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu uygulamada en fazla karşılaşılan suçlar arasında yer almaktadır. 17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen deprem felaketi ile birlikte taksirle bina çökmesine neden olmak suçu gündeme gelmiş ve bu çerçevede pek çok dava sonuçlandırılmıştır.

Şu bir gerçek ki dünya nüfusunun artması, kaynakların azalması, çevre kirliliği ve gelişen teknolojiye bağlı olarak yıllar geçtikçe insan sağlığı ve yaşamı üzerindeki tehlikeler de artmaktadır. Bu da ülkeleri bu tehlikelere yönelen riskleri azaltmak için daha sert tedbirler almaya, potansiyel tehlikeleri de dikkate almaya itmektedir. Buna bağlı olarak genel güvenliği tehlikeye atan suçların yakın gelecekte çeşitleneceğini ve soyut tehlike suçlarının daha fazla gündeme geleceğini söylemek mümkündür.

KAYNAKÇA

AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015.

ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2005.

ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması Suçu (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005.

AYDIN Murat, Genel Güvenliğin Kasten Tehlike Sokulması Suçu, Silah Kavramı ve Yargıtay Uygulaması, Terazi Hukuk Dergisi, Şubat 2007, Sayı 6.

CİN Onursal, Ceza Muhakemesi Hukuku Temel Bilgiler, Palet Yayınları, Konya 2012.

DEMİRCİ Bahar, Türk Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sorumluluk, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü, Yüksek Lisansa Tezi, Ankara 2011.

DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5.

DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997.

ELVAN Devrim Osman, 5728 Sayılı Kanun ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun Ceza Hükümlerinde Yapılan Değişikliklerin Değerlendirilmesi, II. Ormancılıkta Sosyo Ekonomik Sorunlar Kongresi.

EREM Faruk, Suçun Konusu ve Ümanist Doktrin, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:25, Ankara 1968.

ERMAN Sahir / ÖZEK Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamunun Selametine Karşı Suçlar, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1995.

KEKLİKÇİ Miraç Anıl, Suça İştirak, Mesleki Eğitim Tezi, Nisan 2011.

ÖZGENÇ İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayını, 3. Bası, Ocak 2006.

PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II.

POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010.

RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014.

TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı, Bilge Yayınevi, Ankara 2014.

TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 18. Bası, Savaş Yayınevi, Ankara 2012.

TURABİ Selami, Mala Zarar Verme Suçu, Doktora Tezi, İstanbul 2007, [Kitap].

YAVUZ Can, Karşılaştırmalı Hukuk Işığında Türk Ceza Yargılamasında Uzlaşma Kurumu, Yüksek Lisans Tezi, Niğde 2014. 


[1] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2005, Syf 287

[2] TBMM Adalet Komisyonu tarafından hazırlanan Türk Ceza Kanunu Tasarısına İlişkin 3 Ağustos 2004 Tarihli ve Esas 1/593, Karar 60 Sayılı Raporun 18. Maddesi (ÖZGENÇ İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayını, 3. Bası, Ocak 2006, Syf. 55)

[3] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 299

[4] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2005, Syf 289

[5] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 383

[6] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 242

[7] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 384

[8] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 9

[9] TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 18. Bası, Savaş Yayınevi, Ankara 2012, Syf. 115

[10] TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 18. Bası, Savaş Yayınevi, Ankara 2012, Syf. 115

[11] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 299

[12] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 300

[13] Yargıtay 15.CD, T. 15.10.2014, E. 2014/17982, K. 2014/16463

[14] Yargıtay Ceza Genel Kurulu , T. 09.06.2015, E. 2013/1-713, K. 2015/213

[15] “Kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunun soyut tehlike suçu olan genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçuna dönüşemeyeceği gözetilmeyerek bu suçtan hüküm kurulması, … bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 1.CD, T. 09.06.2010, E. 2009/8298, K. 2010/4393)

[16] TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, Syf. 115

[17] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 11

[18] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 291

[19] ERMAN Sahir / ÖZEK Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamunun Selametine Karşı Suçlar, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1995, Syf. 9

[20]Yangının eşya ve kişilerin selameti açısından bir tehlike teşkil etmemesi ihtimalini de gözden geçirmek gerekir. Gerçekten ıssız bir yerde içinde, içinde hiç kimsenin bulunmadığı ıssız bir kulübe ateşe verilirse bunun yangın sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır.” ERMAN / ÖZEK Syf. 10

[21] Yargıtay 9.CD, T. 30.12.2008, E. 2008/19072, K. 2008/14496

[22]“5237 sayılı TCK.nun 170/1-a maddesinin uygulanabilmesi için çıkartılan yangının kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlike yaratması ya da kişilerde korku kaygı veya panik oluşturması gerekmekte olup somut bir tehlikenin bulunmaması halinde soyut tehlike suçu oluşturan anılan maddenin 2. fıkrasının tatbiki gerektiği cihetle eşyaların yakıldığı yerin eve olan mesafesi, çatıdaki siyahlanmanın isten meydana gelip gelmediği ve yangının söndürülmediği takdirde eve sirayet edip etmeyeceği, yakılan ateşin yangın boyutuna ulaşıp ulaşmadığı tespit edilerek sonucuna     göre sanığın hukuki durumunun tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 05.09.2013, E. 2012/19298, K. 2013/21375)

[23] ERMAN Sahir / ÖZEK Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamunun Selametine Karşı Suçlar, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1995, Syf. 11

[24]“Türk Ceza Kanununda topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun oluşabilmesi için, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde yada korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde yangın çıkarılması gerektiği, somut olayda, tek katlı müstakil evinin kapısını ve girişteki halı ile eşyaları yakan sanığın fiili sonucunda başkaları yönünden ne şekilde tehlike yaratıldığı ve suçun yasal unsurlarının ne şekilde oluştuğu kararda tartışılmadan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 25.05.2015, E. 2014/37236, K. 2015/17605)

[25] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 301

[26] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 302

[27] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 141

[28] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 302

[29] ELVAN Devrim Osman, 5728 Sayılı Kanun ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun Ceza Hükümlerinde Yapılan Değişikliklerin Değerlendirilmesi, II. Ormancılıkta Sosyo Ekonomik Sorunlar Kongresi, Syf 242

[30] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 302

[31] PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II, Sayf. 1332

[32] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 7

[33] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 303

[34]Sanığın, yöneticisi olduğu Diler Demir Tic. A.Ş’nin yapımını üstlendiği Bostancı İş ve Alışveriş Merkezi inşaatının yapımı sırasında, çıkan hafriyat ve toprağın bir kısmını İstanbul Anadolu yakasında Kadıköy-Maltepe ilçe sınırlarını oluşturan Çamaşırcı Deresi’ninkaynağına doğru E-5 Karayolu geçiş menfezinin üst kısmına çevre kirliliğine neden olmayacak şekilde döküldüğü, daha sonra yağan yağmurlar neticesi dere yatağının taşmasına üzerine menfezin kapanması nedeniyle sel baskınına ve taşkına sebebiyet vermesi şeklindeki eyleminin TCK’nın 170/1 (b) maddesinde düzenlenen sel veya taşkına neden olmak suretiyle genel güvenliğin tehlikeye  sokulması suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmaksızın yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi,… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 4.CD, T. 22.12.2014, E. 2012/11804, K. 2014/36813)

[35] ÖZGENÇ İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayını, 3. Bası, Ocak 2006, Syf. 891

[36] Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 2/e maddesinde ateşli silah “mermi çekirdeği veya saçma tabir edilen özel şekil ve nitelikteki maddeleri, barut gazı veya bu neviden patlayıcı ve itici güç ile uzak mesafelere kadar atabilen silahtır.” Şeklinde tanımlanmıştır.

[37] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 8

[38] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 304

[39] “Ses ve gaz fişeği atan tabancalar esas itibarıyla gerçek mermi atan tabancalar ile aynı çalışma esasına dayalı olarak çalışırlar. Tabancanın mermi haznesine konulan fişeğin arka kısmında ateşlemeyi sağlayacak bir kapsül ve kapsülün önünde barut bulunmaktadır. Tetik tertibatına basılarak harekete geçirildiğinde tabancanın arkasında bulunan horoz üzerinde baskı oluşturulur. Oluşan bu baskı sonucunda horozun ucundaki iğne fişeğin arkasında bulunan kapsüle vurur ve kapsülden kıvılcım çıkması sağlanır. Çıkan kıvılcım fişeğin içerisinde bulunan barutu ateşler ve oluşan basınç ses çıkarır. Ateşleme sonucunda ortaya çıkan gaz ve kıvılcımlar ise tabancanın ucundan çıkar. Fişeğin içerisinde kurşun ve/veya bilye bulunmadığı için namludan çıkan bir cisim olmaz (Bu tür tabancalara kurusıkı denmesinin sebebi budur). Ancak ateşleme sonucunda ortaya çıkan gaz, kıvılcım ve ısı namludan çıkar.” AYDIN Murat, Genel Güvenliğin Kasten Tehlike Sokulması Suçu, Silah Kavramı ve Yargıtay Uygulaması, Terazi Hukuk Dergisi, Şubat 2007, Sayı 6, Syf 21

[40] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 143

[41] PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II, Syf. 1332

[42]“ Ateşlenebilen bir silahın işlevine uygun ve sonuç doğurmaya elverişli bulunmayan  “kuru sıkı” olarak tabir edilen tabanca ile yerleşik yerde ateş etme şeklindeki eylem, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36/1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan gürültüye neden olma kapsamında olup idari yaptırımı gerektirdiği… cihetle TCK’nun 170/1-c maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 23/6/2008, E. 2008/2352, K. 2008/7947)

[43] AYDIN Murat, Genel Güvenliğin Kasten Tehlike Sokulması Suçu, Silah Kavramı ve Yargıtay Uygulaması, Terazi Hukuk Dergisi, Şubat 2007, Sayı 6, Syf 21

[44] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 260

[45] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 143

[46] DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5, Syf. 205

[47] DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5, Syf. 205

[48] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 260

[49] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 304

[50] “Sanığın düğün yerinde ateşli silah ve patlayıcı madde niteliğinde bulunmayan “havai fişek” patlatmak şeklindeki eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 170/1-c madde ve fıkralarında tanımlanan suç tipine uygun bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 06.07.2006, E. 2006/7225, K. 2007/6352)

[51] “Sanığın dava konusu yapılan eyleminin 5237 Sayılı TCK.nun 170. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması sunucu oluşturmadığının anlaşılması karşısında; sanığın meskun mahalde geceleyin zaruret olmaksızın maytap patlatmak şeklindeki eyleminin 5326 sayılı kabahatler Kanununun 36. maddesinde düzenlenen başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olmak kabahatini oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan… karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2.CD, T. 06/07/2006, E. 2006/389, K. 2006/13195)

[52] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 10

[53] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 304

[54] “TCK.nun 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun oluşması için, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde veya kişilerde korku kaygı, panik yaratacak tarzda silahla ateş edilmesi yeterli olup, suçun yerleşik yerde işlenme koşulunun bulunmadığı, olay yeri krokisi ve olay yeri inceleme ve muhafaza altına alma tutunağı, ihbar tutanağı, boş kovanlardan bir tanesinin araç içinde diğerinin yolda bulunması, yolda mevcut belde bitim levhasından önce araç içinden ateş edilmesi nedeniyle ateşin edildiği ve yoldan geçen araçlar ile yol kenarında bulunan evlerle levhalar yönünden malvarlığı ve buralardaki kişiler açısından hayat ve sağlık yönünden tehlike yaratacağı ayrıca kişilerde korku, kaygı, ve paniğe neden olacağı suçun oluşması için somut zararın değil somut zarar tehlikesinin yeterli olduğu gözetilmeden sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 29.12.2014, E. 2014/17922, K. 2014/33238)

[55] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 146

[56] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 10

[57] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 10

[58] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 146

[59] DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5, Syf. 183

[60] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 299

[61] “somut   olayda   sanığın  kız  arkadaşı  olan  mağdura sinirlenmesi  nedeniyle ona ait bir kısım giyim eşyasını apartman dairesindeki odanın ortasına toplayıp tutuşturarak yaktığı, ateşin büyüme eğilimi göstermesi üzerine battaniye ve yatağı üzerine atıp söndürmeye çalıştığı ayrıca yangın tüpü ile müdahale ettiği, apartman komşularının haber vermesi üzerine olay yerine gelen itfaiyenin de ateşi tamamen söndürdüğünün anlaşılması karşısında, ateşin binaya ve yakılan nesnelerin dışındaki şeylere sirayet etmemesi nedeniyle yangından söz edilemez ise de genel güvenlik bakımından tehdit oluşturan bir yangın tehlikesinin gerçekleştiği, bu durumda sanığın tek eylemi ile 5237 sayılı TCK’nın 151/1 ve 152/2-a maddelerinde öngörülen “yakarak mala zarar verme” suçunun ve aynı Kanunun 170/2. maddesinde yazılı “yangın tehlikesi” suçlarının oluştuğu gözetilmeden TCK’nun 170/1-a maddesinden mahkumiyet kararı verilmesi… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 9.CD, T. 30.12.2008, E. 2008/19072, K. 2008/14496)

[62]DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 384

[63] ÖMEROĞLU Ömer, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Özel S., 2013, s.1537 (Basım Yılı: 2014)

[64]DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 469

[65]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 259

[66] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 8

[67] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 260

[68]  “Sanığın  3. bir  kişiye değil  de  kendisine  ait olan  malı  yakması  halinde  koşulları da  varsa  5237  sayılı  TCY.nın  170.  maddesinde  düzenlenen genel güvenliğin  kasten  tehlikeye  sokulması  suçunun  oluşacağı  gözetilmeden… yazılı şekilde hüküm verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” (Y.6.CD, T. 22.01.2009, E. 2008/3172, K. 2009/314)

[69] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Syf. 287

[70] Yargıtay 8.CD, T. 25.11.2011, E. 2009/14191, K. 2011/13696

[71] EREM Faruk, Suçun Konusu ve Ümanist Doktrin, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1968 Ankara C:25, Syf. 23

[72]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 298

[73]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 299

[74] PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II, Sayf. 1330

[75] ARTUK M. Emin/ GÖKÇEN Ahmet/YENİDÜNYA A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2005, Syf 287

[76] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 9

[77] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 11

[78] PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II, Sayf. 1333

[79] ERMAN Sahir / ÖZEK Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamunun Selametine Karşı Suçlar, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1995, Syf. 22

[80] ERMAN Sahir / ÖZEK Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamunun Selametine Karşı Suçlar, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1995, Syf. 22

[81] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 19.02.2013, E. 2010/8-51, K. 2010/162 

[82] DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5, Syf. 195

[83]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 178

[84]TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 18. Bası, Savaş Yayınevi, Ankara 2012, Syf. 149

[85] “İlçe dışında, nispeten yerleşimin az olduğu bir mahallede oturduğu anlaşılan sanığın geceleyin evinin önünde köpeğine saldırıp yaralayan sokak köpeklerini uzaklaştırmak için tüfekle havaya doğru 3 el ateş etmesinden ibaret eyleminde TCK’nun 25/2. maddesi kapsamında bir zorunluluk hali mevcut olup faile ceza verilmesi mümkün olmadığından, sanığın cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından bozulması isabetli olup Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine  karar verilmelidir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 19/02/2013, E. 2012/8-1551, K. 2013/64)

[86] TURABİ Selami, Mala Zarar Verme Suçu, Doktora Tezi, İstanbul 2007, Syf. 160

[87] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 299

[88] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 242

[89] RETORNAZ A. E. Emine, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması Suçu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Şubat 2014, Syf 11

[90] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 179

[91] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 384

[92] KEKLİKÇİ Miraç Anıl, Suça İştirak, Mesleki Eğitim Tezi, Nisan 2011, Syf. 3

[93] KEKLİKÇİ Miraç Anıl, Suça İştirak, Mesleki Eğitim Tezi, Nisan 2011, Syf. 9

[94] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 147

[95] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 555

[96] DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5, Syf. 181

[97] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 558

[98] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 596

[99] “Bir fiilden söz edebilmek için dış alemdeki değişikliğin tek olması, aynı zamanda meydana gelmesi gerekir. Bu nedenle hareketin tek olup olmadığını belirlemede dış dünyaya yansıyan sonuç sayısı önemlidir. Ancak sonuç tek ise ve bu tek sonuç aynı anda farklı suç tanımlarını ihlal ediyorsa fikri içtima hükmü uygulanarak faile sadece en ağır ceza verilir. Buna karşılık hareket tek olmakla birlikte, dış dünyaya yansıyan maddi sonuç sayısı birden çok ise, bunların ayrı ayrı cezalandırılması gerekir. Bir başka deyişle fiil, dış alemdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturur. Fikri içtimaın söz konusu olabilmesi için öncelikle bu neticenin tek olması gerekir. Dış alemdeki değişikliğin birden fazla olması halinde fikri içtima kuralı uygulanamayacaktır.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 06.07.2010, E. 2010/8-51, K. 2010/162)

[100] “sanıkların ilçe merkezi Fevzi Çakmak sokakta bulunan iş yerlerini sigortadan para almak amacıyla yakmaları şeklinde gerçekleşen eylemlerinin, olaya ilişkin olarak 5237 sayılı TCK.nun 158/1-k, 35/2 ile 170/1-a madde ve fıkralarında yazılı suçları oluşturacağı, ancak aynı Yasanın 44. maddesindeki düzenleme uyarınca tayin edilen cezalara göre sadece en ağır cezayı gerektiren sigortadan bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçuna teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılmalarıyla yetinilmesi gerektiği gözetilmeden, ayrıca yangın çıkarma suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması,… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 14.4.2008, 2007/808, K. 2008/3958)

[101] “sanıkların kendisine duydukları kızgınlık etkisiyle mağdura ait işyerini benzin dökerek yakmaları eyleminin, yakarak mala zarar verme suçunun dışında bir suç oluşturmayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde sanıklar hakkında ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulması, … bozmayı gerektirmiştir” (Yargıtay 8.CD, T. 9.6.2008, E. 2007/941, K. 2008/7169)

[102] Yargıtay 1.CD, T. 30.07.2008, E. 2007/8168, K. 2008/6357

[103] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 597

[104] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 574

[105] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 559

[106] “Sanığın düğünde ruhsatsız tabanca ile atışı sonucu maktülün göğsünden isabet alarak yaralanmasından ve eylemini tamamlanmasından sonra tabancası ile havaya tekrar 7-8 el ateş ettiği olayda; sanığın olası kast ile adam öldürme suçundan sonra tabanca ile havaya ateş ederek genel güvenliği tehlikeye sokma suçunu işlediği anlaşılmakla, sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nun 170/1-c maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulmasında isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki TCK’nun 44 maddesi uyarınca genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan mahkumiyet hükmü kurulmaması gerektiğinden bahisle bozma öneren düşüncesine iştirak edilmemiştir.” (Yargıtay 1.CD, T. 23.05.2012, E. 2011/6722, K. 2012/4213)

[107] DOĞAN Koray, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ocak 2014, Sayı 5, Syf. 188

[108] “Aralarında husumet bulunan sanıklardan Serdar Kırdudu’nun ele geçmeyen tabancayı, kahvehanede bulunan hasımları Atilla Kürkcü ve Ulaç Sarıoğlu’na  doğrultup tehdit niteliğinde sözler söylemesi, akabinde ise tabanca ile rastgele ateş etmesiyle başlayan olayda; sanık Atilla Kürkcü’nün de emanete kayıtlı tabanca ile karşılık vermesi, bunun üzerine sanık Serkan Kırdudu’nun sokağa kaçması, çatışmanın sokakta da devam etmesi şeklinde meydana gelen olayda, atış yapılan yer, atışların yönü, mesafesi, sayısı, nereye ve ne şekilde yapıldığı, amaçlanmışsa hedef alınan vücut bölgelerinin araştırılarak; sanıkların belli bir kişiyi hedef almadan çok sayıda kişi bakımından tehlike yada korku, kaygı ve panik yaratacak tarzda tabanca ile ateş etmelerinin kabulü halinde eylemlerinin TCK’nın 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, belli bir hedef gözetildiğinin kabulü halinde ise; kasten yaralamaya teşebbüs yada husumetli olunan kişileri korkutmak amacıyla ateş etmeye yönelik eylemlerin TCK’nın 106/2-a maddesine uyan silahla tehdit suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerekirken, yazılı şekilde suçların yasal unsurları, sanıkların kastları gözetilmeden, bir fiilden dolayı birden fazla suçtan hüküm kurulması,… bozmayı gerektirmiştir” (Yargıtay 8.CD, T. 13.02.2014, E. 2013/7215, K. 2014/3072)

[109] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 561

[110] “Sanık Umut’un elindeki silahı alıp restoranın çıkışını ateş altında tutarak olay yerinden kaçmasına yardım etmesi … eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etme ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturduğu, TCK’nun 44. maddesi delaletiyle en ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, yerel mahkemece kasten öldürme suçundan beraat, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan ise mahkûmiyet hükmü kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 09.06.2015, E. 2013/1-713, K. 2015/203)

[111] “Sanık Yıldırım Çay’ın, kardeşi olan sanık Mehmet Çay ile katılan Zeliha Çay arasındaki boşanma davası nedeniyle husumetli bulunduğu katılanların ikamet etiği eve,  katılanlar evde istirahat halindeyken,  av tüfeğiyle bir el ateş ederek, oturma odasının pencere camını kırması eyleminin, silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının, yazılı şekilde hatalı tayin edilmesi (yerel mahkemece sanık hakkında TCK’nın 170/1-c maddesi uyarınca hükümlülük tesis edilmiştir), … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3.CD, T. 23.12.2015, E. 2015/19561, K. 2015/36763)

[112] “Sanığın tehdit amacıyla, müştekinin evinin önüne gelerek ateş etmesi ve ardından dışarı çıkan müştekiye yine tehdit kastı ile ateş etmesinden ibaret eylemlerinin, TCK’nın 106/2-a, 43/1. maddesine uyan silahla tehdit ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturduğu, aynı Kanunun 44. maddesi uyarınca sadece en ağır cezayı gerektiren tehdit suçundan hükümlülük kararı verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ve kanuni olmayan hukuki nitelendirme ile ayrıca TCK’nın 170/1-c maddesindeki genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da mahkumiyet kararı verilmesi,.. bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 4.CD, T. 23/12/2015, E. 2013/30978, K. 2015/40736)

[113] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 320

[114] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 06.07.2010, E.2010/8-51, K. 2010/162

[115] “5237 sayılı TCY’nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları koşullarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, yasa koyucunun açıkca istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Nitekim, Ceza infaz kurumunda silah veya uyuşturucu bulundurulması eylemleri ile ilgili 297/1, 174, 188 ve 191. maddelerde, en ağır cezayı gerektiren suçun cezası verildikten sonra ayrıca bu cezadan bir miktar artırım yapılması tercih edilmiş,  212. maddede, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkca fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 06.07.2010, E.2010/8-51, K. 2010/162)

[116] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 09.06.2015, 2013/1-713, K. 2015/203

[117] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 158

[118] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 611

[119] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 358

[120] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 611

[121] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 613

[122] “Sanığın dava konusu yapılan eyleminin 5237 Sayılı TCK.nun 170. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması sunucu oluşturmadığının anlaşılması karşısında; sanığın meskun mahalde geceleyin zaruret olmaksızın maytap patlatmak şeklindeki eyleminin 5326 sayılı kabahatler Kanununun 36. maddesinde düzenlenen başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olmak kabahatini oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2.CD, T. 6.7.2006, E. 2006/389, K. 2006/13195)

[123] “Sanığın eyleminin “kuru-sıkı” tabanca ile ateş etmekten ibaret olduğu ve bu eylemin 5237 sayılı TCK.nun 170/1-c madde ve fıkrasında düzenlenen genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, 5326 sayılı Kabahatler Kanunun 36. maddesinde düzenlenmiş olan gürültüye neden olma kabahatini oluşturduğu bu halde ise kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun kabul edilip anılan Yasanın 24. maddesi uyarınca idari yaptırım kararı verilmesi gerekirken, aynı fiilden beraat kararı verildikten sonra, gürültüye neden olma eyleminden, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3. maddesi uyarınca işlem yapılmak için kolluğa bildirimde bulunmak üzere Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesine karar verilmesi,” (Yargıtay 2.CD, T.24.12.2009, E.2009/13138, K. 2009/16564)

[124] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 616

[125]  “Oluşa ve dosya kapsamına göre, olay günü sanığın köy merkezinde icra edilen kendi düğününde çok sayıda insan bulunduğu bir ortamda ruhsatsız silahı ile birden çok kez ateş ederek düğünde misafir olarak bulunan küçük İbrahim’in başından vurularak ölümüne neden olduğu iddia edilen olayda, suçun subutu halinde sanığın eyleminin olası kast ile öldürme suçunu oluşturup oluşturmayacağının ve delilleri değerlendirme yetkisinin 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12. maddesi hükmüne göre Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu da gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yargılamaya devamla yazılı şekilde (genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan) hüküm kurulması,.. bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 12.CD, T. 07.12.2011, E. 2011/1305, K. 2011/7504)

[126] “765 sayılı TCK’nun 29/son (5237 sayılı TCK 61). maddesi uyarınca alt sınırdan ceza tayininde dahi mutlaka gerekçe gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2.CD, T. 2006/6484, E. 2011/1305, K. 2006/15677)

[127] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 701

[128] “6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde ormana dört kilometre mesafede anız yakılması yasaklanmış ve bu yasağa uymayanların aynı kanunun 110/2. maddesi gereğince cezalandırılacağı öngörülmüştür. İddianamede genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması olarak vasıflandırılan eyleme ilişkin yapılan anlatımın 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde düzenlenen suça uyabilecek şekilde olduğu ve bu nedenle TCK’nun 170/2. maddesine aykırılık suçundan açılan kamu davasında eylemin vasıf değiştirdiği kabul edilerek, sanığa ek savunma hakkı verilmek suretiyle 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde düzenlenen suçtan yargılanmasının mümkün olduğu kabul edilmelidir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 04.03.2014, E. 2013/8-128, K. 2014/108)

[129] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 358

[130] “… neden ve sonucun aynı anda doğduğu düşüncesi haklı değildir. Neden ve sonuç arasında çok kısa da olsa bir zaman farkı vardır. Ateşli silah patlatıldığında tehlike adı verilen sonucun ortaya çıktığı doğrudur, ancak silahın patlaması tetiği basılmasına bağlıdır ve çok az da olsa patlamayla tetiğe basılması arasında zaman farkı vardır. Sonuç hiçbir zaman nedenden önce var olamayacağına göre aralarında hem zaman açısından, hem de mantıksal açıdan bir öncelik ve sonralık ilişkisi bulunmaktadır.” ÖMEROĞLU Ömer, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Özel S., 2013, s.1539 (Basım Yılı: 2014)

[131] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 107

[132] “Bulgaristan’ınbaraj kapaklarını açması, Edirne’den geçen nehirleri taşma sınırına getirdi. Meriç ve Tunca nehirleri taşkın alarmı vermeye başladı.” www.milliyet.com.tr, 27.01.2013 tarihli haber

[133] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 243

[134] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 122

[135] YAVUZ Can, Karşılaştırmalı Hukuk Işığında Türk Ceza Yargılamasında Uzlaşma Kurumu, Yüksek Lisans Tezi, Niğde 2014, Syf 2

[136] POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 149

[137] CİN Onursal, Ceza Muhakemesi Hukuku Temel Bilgiler, Palet Yayınları, Konya 2012, Syf. 148

[138] “Somut olayda hükmün gerekçe kısmında “sanığın eylemi nedeniyle kamunun zarar gördüğü anlaşılmakla” hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanmadığı belirtilmiş ise de, CMUK.nun 231. maddesi uyarınca sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi halinde hükmün açılanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi mümkün olup, herhangi bir zararın doğmadığı hallerde veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden zararın giderilmesi koşulunun aranmayacağı, TCK.nun 170/1-c maddesinde düzenlenen “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” suçu bakımından da herhangi bir zarardan söz edilemeyeceği cihetle sanığın sabıkasız oluşu da dikkate alındığında CMK.nun 231. maddesinin uygulanması için gerekli objektif şartların mevcut olduğu gözetilerek, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışlarına göre, yeni- den suç işleyip işlemeyeceği mahkemece değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,.” (Yargıtay 8.CD, T. 01.10.2012, E. 2011/9027, K. 2012/29036)

[139] TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı,  Bilge Yayınevi, Ankara 2014, Syf. 825

[140] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 330

[141] TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 18. Bası, Savaş Yayınevi, Ankara 2012, Syf. 215

[142] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 330

[143] “Hiçbir güvenlik önlemine başvurmadan inşaat amaçlı kazıya başlayan, binadaki çatlakları görerek uyaran bina sakinlerinin uyarılarına aldırış etmeyen ve bir süre sonra binanın yıkılmasına neden olarak suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngören sanığın eylemini olası kast altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin tartışılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” (Yargıtay 8. CD, T. 05.05.2014, E. 2012/25106, K.2014/11476)

[144] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 24.11.2009, E. 2009/9-185, K. 2009/273

[145] “Sorumlu müdür olan sanığın, market açılışı sırasında gerekli tedbirleri almadan havai fişek patlatması sonucu park içinde ve karayolu kenarında bulunan 25 m² bir alanda otların yanmasına sebebiyet vermekten ibaret eyleminin 5237 sayılı TCK.nın 171/1-a madde ve fıkrasında tanımlanan genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde (genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan) hüküm kurulması, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8. CD, T. 22.01.2013, E. 2012/30338, K. 2013/2240)

[146] “Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın dikkat ve özen yükümlülüğüne uymaması sonucunda yakmak maksadıyla evde bulunan ve yanmakta olan şömineye eşine ait elbiseleri atıp evden ayrılarak yangın çıkmasına sebep olması şeklinde gerçekleşen eyleminin genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu oluşturacağı gözetilmeden, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,.. bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8. CD, T. 14.02.2013, E. 2011/15871, K. 2013/5553)

[147] Yargıtay 9.CD, T. 30.12.2008, E. 2008/19072, K. 2008/14496

[148] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 347

[149] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 373

[150] TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı,  Bilge Yayınevi, Ankara 2014, Syf. 825

[151] “Her ne kadar sanık hakkında, işletmekte olduğu taş ocağında dinamit patlatılması sonucu kopan taş parçalarının müşteki şirkete ait alışveriş merkezine düştüğü iddiasıyla “Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması” suçundan TCK 171/1 maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de; TCK’nın 171. maddesinde taksirle yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan kişilerin cezalandırılmasının düzenlendiği, sanığın üzerine atılı bulunan eyleminin madde kapsamında suç teşkil etmediği ve atılı eylemin TCK’nın başkaca maddelerine de girmediği, bu nedenle sanığın üzerine atılı fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle CMK 223/2-a maddesi gereğince beraatına” dair Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 08.10.2013 tarih, 2012/24041Esas, 2013/24452 Karar sayılı ilamı ile onanmıştır.

[152] Bkz. Syf. 6 vd.

[153] “Sanığın oturduğu lojmanda elektrik kontağı sonucu çıkan yangında sanığa ait bazı eşyaların ve bir odanın kapısının camlarının hasar görmesi ve yangının binaya sirayet etmemesi karşısında başkalarının hayatı, sağlığı ve malvarlığı bakımından bir tehlikenin doğmaması ve 5237 Sayılı TCK.nun 170. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun oluşmadığı nazara alınarak sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.” (Yargıtay 2.CD, T. 14.3.2007, E. 2006/9796, K. 2007/3813, Karar için bkz. TANERİ Gökhan Syf. 829)

[154] ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 194

[155] ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 194

[156] “sanığın kullanmakta olduğu çekici ve buna bağlı dorse ile Pozantı-Niğde otoyolunun 7. km. sinde seyir halinde iken dorsenin arka tekerlek bilyelerinin ısınması ile çıkan yangın sonucunda dorsenin kullanılamaz hale geldiği olayda, sanığın  üzerine atılı 5237 sayılı TCK.nun 171. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunda  “Başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin oluşması yeterli olup bilirkişi raporunda açıklandığı üzere karayolunda yoğun olarak seyreden diğer araç sürücüleri ile yol kenarındaki otluk ve ormanlık arazi yönünden tehlike meydana geldiği gibi dorse sahibinede zarar verildiğinden, yüklenen suçun yasal unsurlarının gerçekleşmesi nedeniyle… kanun yararına bozma isteminin reddine karar verildi.” (Yargıtay 8.CD, T. 15.12.2011, E. 2011/16746, K. 2011/16162)

[157] “Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, evinin etrafından topladığı çöpleri yakarak temizlemek isterken rüzgarın etkisiyle yangın çıkması ve katılan ile mağdurların bahçelerindeki ağaçların zarar görmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin TCK.nun 171/1-a maddesinde düzenlenen genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan hüküm kurulması… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 19.02.2014, E. 2013/4290, K. 2014/3625)

[158] “Olay ve dosya kapsamına göre sanıkların ısınmak için yaktıkları ateşin kontrolden çıkması sonucu, katılana ait metruk evin yanmasına sebebiyet vermekten ibaret eylemlerinin taksirle yangın çıkarma suçunu oluşturduğu ve derhal beraat kararı verilemeyeceği cihetle, sanıkların ifadeleri alınarak hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi.. bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 19.09.2012, E. 2012/12635, K. 2012/27780)

[159] SARAÇ Filiz, Bina Çökmesine Neden Olmak Suretiyle Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması Suçu, Yedi Tepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, Syf 6

[160] Şüphelilerin sorumlusu olduğu inşaat şirketinin yaptığı dinamitle patlatma sonucunda  Kalecik köyünde bulunan mağdur ve müştekilerin konutlarının hasara uğradığı, böylelikle şüphelilerin gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle genel güvenliği taksirle tehlikeye soktukları iddiasıyla Van 1. Sulh Ceza Mahkemesi’ne açılan davada mahkeme, “genel güvenliğin taksirle tehlikeye suçunun oluşabilmesi için sanıkların bu taksirli davranışlarının, mağdurların müştekilerin veya katılanlardan birinin binasının çökmesine… sebep olması gerekir. Dosyada bulunan fotoğraflar ve taraf beyanlarında bu hususların gerçekleştiğine dair her hangi bir tespit yoktur” gerekçesiyle beraat kararı vermiş (T. 17/07/2013, E. 2010/1206, K. 2013/361), karar Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 28.09.2015 tarih, 2014/36221 Esas ve  2015/21738 Karar sayılı ilamıyla onanmıştır. Görüldüğü üzere suçun oluşması için binanın hasara uğraması yeterli olmayıp binanın çökmesi gerekmektedir.

[161] “TCK.nun 171/1-b madde ve fıkrasında taksirle bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olanların fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde cezalandırılacağı belirtilmiş olmakla, katılana ait evin bitişiğindeki inşaat nedeniyle evde çatlaklar oluşmasında atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle tebliğnamede yer alan bozma düşüncesine katılınmamıştır.” (Yargıtay 8.CD, T. 13.03.2013, E. 2012/2973, K. 2013/8269)

[162] SARAÇ Filiz, Bina Çökmesine Neden Olmak Suretiyle Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması Suçu, Yedi Tepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, Syf 28

[163] PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II, Sayf. 1332

[164] Bkz. Syf. 8 vd.

[165] SARAÇ Filiz, Bina Çökmesine Neden Olmak Suretiyle Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması Suçu, Yedi Tepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, Syf 50

[166] “Dosya kapsamına göre; sanıklar Muzaffer ve Yavuz Altıparmak’ın inşaatın 4.kat zemin betonunun dökülmesi sırasında, inşaat kalıbının esnemesi sonucu yıkılmasından dolayı mağdur Yaşar Keleş’in Gümüşhane Devlet Hastanesi Baştabipliğinin 4.12.2006 tarihli ve 3767/2672 numaralı raporuna göre “basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek” şekilde taksirle yaralanmasına sebep oldukları ve mağdurun da şikâyetçi olmadığı olayda, sanıklar hakkında 5237 sayılı Kanunun 171/1-a maddesine aykırılık nedeniyle cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, anılan Kanunun 171/1-a maddesinin (b) bendinde, taksirle bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine sel veya taşkına neden olmanın suç sayıldığı, ancak maddi olayda çöken yerin bina olmadığı ve bu nedenle eylemin anılan madde kapsamına girmediği halde yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesinde isabet görülmediğinden… bozulmasına” (Yargıtay 9.CD, T. 8.10.2007, E. 2007/8398, K. 2007/7111)

[167] TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı,  Bilge Yayınevi, Ankara 2014, Syf. 826

[168] “1992 yılında tamamlanan ve 12-23 Mart 2005 ve 06.06.2005 tarihli depremlerde orta ve ağır hasara uğradığı 08.06.2005 tarihli tutanakla saptanan Jandarma hizmet ve lojman binalarını inşaa eden şirket yetkilisi sanık Fevzi Berdibek’in gerekenden düşük kalitede beton malzeme kullanarak ve geçici ve kesin kabul heyetine dahil olan öbür sanıkların da denetim görevlerini yerine getirmeden binaların kabul edilip hizmete sunulmasına ve depremin de etkisiyle 06.06.2005 tarihinde bina çökmesine ve tehlikeye neden olmaları biçimindeki eylemlerinin, 5237 sayılı TCK’nın 171/1-b maddesine uyan suçu oluşturacağı ve bu durumda yardımcı hüküm niteliğindeki görevi kötüye kullanma suçunun oluşmayacağı gözetilmeden eylem ikiye bölünerek yazılı biçimde görevi kötüye kullanma suçundan düşme, taksirle bina çökmesine neden olma suçundan beraat hükümleri kurulması… bozmayı gerektirmiştir.” ” (Yargıtay 4.CD, T. 04.07.2012, E. 2011/23179, K. 2012/16026)

[169]15 Temmuz 2009 tarihinde Artvin ili Şavşat İlçesi Tigirat Deresi üzerinde sanıklar tarafından ihale suretiyle alınan ve yapılan bentlerin meydana gelen sel felaketi nedeniyle yıkılması sonucunda 5 kişinin ölüp birden çok kişinin de yaralandığı olayda yerel mahkemenin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan verdiği mahkûmiyet hükümleri Yargıtay tarafından eylemin olası kastla adam öldürme suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmuştur. (Yargıtay 12.CD, T. 01.03.2013, E. 2012/11165, K. 2013/4980

[170] “Sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde katılanın temsilcisi olduğu şirket tarafından dere üzerinde yaptırılan hidroelektrik santraline zarar vermek amacıyla yol yapım çalışması esnasında çıkan hafriyatları dereye dökmek suretiyle çayın debisini çoğaltıp taşkına sebep olmak suretiyle santrale zarar verdiklerinin iddia edildiği olayda; Sanıkların söz konusu hafriyatları dereye dökmediklerine, bilakis katılan şirketin bazı tasarruflarından dolayı taşkının ve zararın meydana geldiğine dair savunmaları karşısında mahallinde fen bilirkişisi marifetiyle keşif yapılması ayrıca hafriyat dökülen taşınmazın sanık Salih Kuşçu’ya ait olup olmadığının, ait ise dere ile bağlantısının bulunup bulunmadığının tespiti ve eylemin sübutu halinde TCK’nın  171/1-b maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı hususunun da tartışılması suretiyle sonucuna göre  sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması (yerel mahkeme sanıkların eyleminin kasıtlı olmadığı gerekçesiyle sanıklar hakkında beraat kararı vermiştir)… bozmayı gerektirmiştir.” . (Yargıtay 23.CD, T. 30.06.2015, E. 2015/15571, K. 2015/3052)

[171]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 330

[172] DEMİRCİ Bahar, Türk Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sorumluluk, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü, Yüksek Lisansa Tezi, Ankara 2011, Syf. 53

[173]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 330

[174]AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 179

[175] Bkz. Syf. 14

[176] “Keşifte hazır bulunan teknik bilirkişinin raporunda, sobanın teknik koşul- lara uygun olmayacak şekilde kurulması sonucu bacadan çıkan kıvılcımlardan yangının meydana geldiğinin belirtilmesi karşısında, geleneksel aile yapısı içinde sobanın uygunsuz bir şekilde kurulmasından kadının sorumlu tutulmayacağı gözetilmeksizin sanık Kezban Çaluklu’nun da mahkumiyetine karar verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 10.03.2015, E. 2014/34340, K. 2015/13374)

[177] “Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçundan dolayı suçtan zarar görme ihtimali bulunan ve duruşmadan da haberdar edilmeyen Kültür Bakanlığı temsilcisine gereçeli kararın tebliği ile temyiz edilmesi halinde … geri gönderilmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine karar verildi” (Yargıtay 8.CD, T. 14.05.2014, E. 2014/15538, K. 2014/12373)

[178] ERMAN Sahir / ÖZEK Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamunun Selametine Karşı Suçlar, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1995, Syf. 11

[179] TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı,  Bilge Yayınevi, Ankara 2014, Syf. 825

[180] ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 190

[181] PARLAR Ali/ HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, 2007, Cilt II, Sayf. 1340

[182] “TCK.nun 171/1-b madde ve fıkrasında taksirle bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olanların fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde cezalandırılacağı belirtilmiş olup, sanığın yöneticisi olduğu binanın yanında bulunan istinat duvarının katılanın aracının üzerine yıkılması sonucu aracın zarar görmesinde, sanığın taksirli bir eyleminin olmadığı ve atılı suçun unsurlarının bulunmadığı anlaşılmakla sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 15.10.2015, E. 2015/5449, K. 2015/22778)

[183] TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı,  Bilge Yayınevi, Ankara 2014, Syf. 826

[184] ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 200

[185] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 340

[186] “Oluşa ve dosya kapsamına, sanık savunmasına, yangın tutanağı ve mahallinde yapılan keşif sonucu yeminli bilirkişinin verdiği rapora göre ”televizyona takılı fişin elektrik kontağı yapması neticesinde televizyonun yanında bulunan perdenin tutuşması suretiyle yangın çıktığının” belirtilmesi karşısında, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir davranışı olmayan sanığın atılı suçtan beraati yerine, yazılı şekilde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 18.09.2012, E.2012/8924, K. 2012/27533)

[187] ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 201

[188] “Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; katılanın ikametindeki yangının, sanıkların kusurlu davranışından kaynaklandığına dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetildiğinde; sanıkların atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 20.05.2015, E. 2015/3828, K. 2015/17337)

[189] “Yangın tutanağına göre sanığa ait pide fırının bacasının kızması sonucu pide fırınının üstünde bulunan binanın çatısında meydana gelen yangında, sanığın çatı ile kiremit arasına konulan ziftli yalıtım maddesinin tutuştuğuna yönelik savunması ile Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin 58/5. madde ve fıkrasındaki ”bacaların temizliğinden bina sahibi ve yöneticisi sorumludur” hükmü de dikkate alınmak suretiyle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle yangının çıkış nedeni ve sanığın kusur durumu  kesin biçimde saptandıktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı biçimde karar verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 22.05.2015, E. 2014/36366, K. 2015/17448)

[190] “Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın taksirli eylemi ile neden olduğu yangında başkalarının hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından somut bir zararın meydana gelmediği sadece kendisine ait evin yanıp kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak şekilde mağdur olduğu anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK’nın 22/6. maddesi hükmü nazara alınarak hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 9.CD, T. 28.04.2010, E. 2008/13428, K. 2010/4590)

[191] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 363

[192] ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 199

[193] DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 417

[194] Aksi görüş için bkz. ARTUK M. Emin/ ÜZÜLMEZ İlhan, Taksirle Tehlikeye Sebebiyet Verme Suçu (765 S. TCK m. 383) Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması (5237 s. TCK m. 171), TBB Dergisi, Sayı 57, 2005, Syf. 206

[195] KEKLİKÇİ Miraç Anıl, Suça İştirak, Mesleki Eğitim Tezi, Nisan 2011, Syf. 51

[196] “Suça sürüklenen çocuk Gökhan Kahraman’ın tuvalete girip sigarayı küvete attıktan sonra yangının başladığının anlaşılması karşısında, iştirak mümkün olmayan taksirle yangına neden olma suçundan her iki suça sürüklenen çocuğun mahkûmiyetine karar verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 4.CD, T. 14.04.2014, E. 2013/36039, K. 2014/11804)

[197] “Taksirli suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanması mümkün olmayıp, fiile katılan sanıkların kendi kusurları oranında sorumlu bulundukları cihetle, sanığın olayda hangi nedenle kusurlu bulunduğu gerekçeli kararda açıklanmadan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması, … bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 8.CD, T. 21.05.2015, E. 2014/36989, K. 2015/17343)

[198] SARAÇ Filiz, Bina Çökmesine Neden Olmak Suretiyle Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması Suçu, Yedi Tepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, Syf 66

[199]  POLAT Halil, Genel Güvenliğin Tehlikeye Sokulması Suçu ile Bu Suçun Diğer Suçlarla İçtimaı, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Nisan 2010, Sayı 1, Syf. 162

[200] “Sanık Şahin Tecir’in saha sorumlusu olduğu akaryakıt istasyonunda,  şoför olarak çalışan diğer sanık Engin Koçak’ın idaresindeki akaryakıt tankeri ile tedbirsiz ve dikkatsiz şekilde akaryakıt istasyonundaki yeraltı tankına benzin boşaltımı gerçekleştirdiği esnada oluşan yangın neticesi istasyondaki mağdurların yaralanmasına ve araçların zarar görmesine sebebiyet verdiği, TCK’nın ”Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması” başlıklı 171. maddesinin 1. fıkrasında taksirle yangına neden olan kişinin yangın çıkarması halinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olup, somut olayda ise mağdurların yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu dikkate alındığında; sanıkların sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine ayrıca taksirle yangına neden olmak suçundan da mahkûmiyetlerine karar verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 12.CD, T. 24.12.2014, E. 2014/2549, K. 2014/26487)

[201] “Sanığın tedbirsiz ve dikkatsiz şekilde kullandığı aracının ve yük olarak taşıdığı lpg maddesinin yanması nedeniyle  ile yaralamalı trafik kazasına sebebiyet verdiği, 5237 sayılı TCK’nın ”Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması” başlıklı 171. maddesinin 1. fıkrasında taksirle yangına neden olan kişinin yangın çıkarması halinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olup, somut olayda ise katılanın yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu dikkate alındığında; sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine taksirle yangına neden olmak suçundan  mahkumiyetine karar verilmesi,… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 12.CD, T. 11.07.2013, E. 2013/2377, K. 2013/18943)

[202] TCK’nın 171. Maddesinin gerekçesinde; “Bu fiillerin işlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarar neticesi açısından örneğin taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçu oluşabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.” denilerek kanun koyucunun iradesi ortaya konulmuştur.

[203] “… Meydana gelen olayda taksirle yaralama suçunun yanı sıra TCK’nın 171/1-a maddesinde tanımlanan genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun da oluştuğu ve daha ağır nitelikteki taksirle yaralama suçundan mağdurların şikâyetçi olmamaları nedeniyle sanığa bu suçtan ceza verilemeyeceği, ancak sanığın genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçundan mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde hüküm tesisi… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 12.CD, T. 02.02.2015, E. 2013/25638, K. 2015/1722)

[204] “Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın otları yakması üzerine yangın çı- karacağı yönündeki uyarılara rağmen eylemine devam ettiğinin iddia olunması karşısında, sözkonusu uyarıların yapıldığı sırada hazır olduğu söylenen Ali Tuz ve Halil İbrahim Lale isimli kişilerin tanık olarak dinlenip mevsim şartları da göz önünde bulundurularak sonucu öngörüp öngöremeyeceği tartışılarak sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının irdelenmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi, … bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 20.02.2014, E. 2013/3345, K. 2014/3862)

[205] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 338

[206] “Hiçbir güvenlik önlemine başvurmadan inşaat amaçlı kazıya başlayan, binadaki çatlakları görerek uyaran bina sakinlerinin uyarılarına aldırış etmeyen ve bir süre sonra binanın yıkılmasına neden olarak suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçek- leşebileceğini öngören sanığın eylemini olası kast altında gerçekleştirip gerçekleştir- mediğinin tartışılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” (Yargıtay 8.CD, T. 05.05.2014, E. 2012/25106, K. 2014/11476)

[207] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 612

[208] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 25

[209] “6831 sayılı Kanunun 76 ve 110. maddelerinde yer alan düzenlemeye göre, failin cezalandırılabilmesi için yasaklanan eylemlerin ormanlara 4 km. mesafede gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi zorunludur. Kanunun 76. maddesinde öngörülen dört kilometrelik mesafenin tespitine ilişkin olarak “kuş uçuşu” veya başkaca bir ölçüm şekline yer verilmediğinden, anız veya benzeri bitki örtüsü yakılan yer ile orman arasındaki mesafenin kuş uçuşu değil, arazi üzerinde yapılacak tespitle belirlenmesi gerekmektedir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 04.03.2014, E. 2013/8-128, K. 2014/108)

[210] TANERİ Gökhan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, 1. Baskı,  Bilge Yayınevi, Ankara 2014, Syf. 828

[211] “Taksirli suçlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceği gözetilmeden taksirle yangına neden olma suçundan tayin olunan cezadan TCK.nun 43. madde ve fıkrası gereğince artırım yapılması,..” (Yargıtay 8.CD, T. 02.03.2015, E. 2014/30870, K. 2015/12827)

[212] “TCK.nun 171/1-a madde ve fıkrası uyarınca genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olmadığı, yargılamaya devam edilerek çıkan yangında sanığın kusuru olup olmadığı belirlendikten sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının TCK.nun 73/4. madde ve fıkrası uyarınca düşürülmesine karar verilmesi,… bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 24.02.2014, E. 2013/562, K. 2014/4137)

[213]DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1997, Syf. 224

[214] Bu yönde görüş için bkz. AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, Syf. 107

[215] “Katılan kurumun zararı karşılanmadığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.” (Yargıtay 8.CD, T. 15.10.2015, E. 2015/11610, K. 2015/22889)

[216] “…gerek Türk Ceza Kanunu ve gerekse özel kanunlardaki tüm suçlar bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi olanaklıdır. Anılan 231. maddedeki kararın verilebilmesi için aranan 6. fıkranın (c) bendindeki zararın giderilmesi koşulunun ise, yalnızca zarar suçları bakımından uygulama yeteneği bulunmaktadır.” (Yargıtay 4.CD, T. 09.07.2008, E. 2008/11256, K. 2008/16085)