Davanın Genişletilmesi Yasağı (Dava Dilekçesinde Belirtilmeyen Maddi Tazminata Hükmedilebilir mi?)
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2017/1580 Karar Numarası: 2018/446 Karar Tarihi: 07.03.2018
Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aile Mahkemesi
sıfatıyla Artvin Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.02.2013 gün ve
2012/645 E., 2013/115 K. sayılı karar davalı …’ın temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin
07.11.2013 gün ve 2013/11594 E., 2012/25649 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle
delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı
dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2-Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır, ondan fazlasına veya başka birşeye karar
veremez (HMK.md.26). Davacı, dava dilekçesinde Türk Medeni Kanunun 174/1. maddesi
uyarınca manevi tazminat talebinde bulunmuş, maddi tazminat (TMK.md.174/1) isteği
konusunda bir talebi bulunmamaktadır. Davacının, maddi tazminat talebi bulunmadığı halde,
istek aşılarak davacı yararına Türk Medeni Kanunun 174/1. maddesi gereğince, maddi tazminat
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…”
gerekçesiyle bozulmakla yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma (TMK m. 166/1) istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalının sadakatsiz bir yaşam sürdüğünü, alkol aldığını, eşine şiddet
uyguladığını, hakaret ettiğini, müvekkilinin kısmi felç geçirdiği dönemde hastalığı ile
ilgilenmediğini ileri sürerek boşanma kararı verilmesini, müvekkili lehine 1.000 TL tedbir ve
yoksulluk nafakası ile 20.000 TL tazminata hükmedilmesini ayrıca evlilik birliği içinde alınan
ve davalı adına kayıtlı olan işyerine ait tapunun iptali ile müvekkili adına tescilini istemiştir.
Davalı, davacının iddialarının doğru olmadığını, davacının kendisinden 13 yaş büyük olduğunu,
bu nedenle aralarında karakter uyumsuzluğu bulunduğunu, davacının ev işleriyle
ilgilenmediğini belirterek tarafların boşanmalarına, davacının tam kusurlu olması nedeniyle
tazminat ve nafaka taleplerinin reddine karar verilmesini istemiş, boşanma davası
kesinleşmeden tapu iptali ve tescil talebinin ise görülemeyeceğini belirtmiştir.
Davacı 10.05.2012 tarihli ön inceleme duruşmasında dava dilekçesinde yer alan tazminat
isteğinin manevi tazminat talebine ilişkin olduğunu beyan etmiştir.
Davacı 28.02.2013 tarihli tahkikat duruşmasında 20.000 TL manevi tazminat talebi yanında
120.000 TL maddi tazminat talebi olduğunu, dava dilekçesinde talep edilen tapu kaydının iptali
ile davacı adına tescili talebini ise şimdilik saklı tuttuğunu iletmiştir.
Mahkemece sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle davalının tam kusurlu olduğu,
davacıya izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle boşanma davasının kabulü ile
tarafların boşanmalarına, davacı kadın yararına 450 TL yoksulluk nafakası ile 10.000 TL maddi
tazminata ve 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Karar, davalı erkeğin kusur belirlemesi, nafaka ve tazminat istekleri yönünden temyizi üzerine
Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan sebeple bozulmuştur.
Yerel Mahkemece boşanma davasının eki niteliğinde sayılan ve harca tabi olmayan maddi
tazminat talebinin yargılama esnasında hüküm verilinceye kadar aynı davada yazılı veya sözlü
olarak istenmesinin mümkün olduğu ve davacı vekilince 28.02.2013 tarihli duruşmada 120.000
TL maddi tazminat talep edildiği belirtilerek 10.000 TL maddi tazminata hükmedilmesinin usul
ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının TMK’nın 174
maddesinin birinci fıkrası kapsamında maddi tazminat talebinin bulunup bulunmadığı
noktasında toplanmaktadır.
Dava 23.01.2012 tarihinde açılmış olup, dava tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu (HMK) yürürlüktedir. Bu Kanun uyarınca, dava dilekçesinde davacının iddiasının
dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin gösterilmesi gereklidir
(HMK m. 119/1). İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın
çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil
gösterilir (HMK m. 187/1). Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkimin iki taraftan birinin
söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatabilecek
davranışlarda dahi bulunamayacağı (HMK m. 25) şeklinde düzenlemelerin yer aldığı, 140.
maddede “Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden
bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden
ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca
imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür” (HMK m. 140/3). 141.
maddede ise “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme
aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir
yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık
muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK m.
141/1)” hükümleri yer almaktadır.
Bu düzenlemelere göre yargılamanın ilk kesiti olan dilekçelerin teatisi (verilmesi) aşamasında
iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların
cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut
değiştirmesi mümkündür. İddia ve savunmayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap
dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık
muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Şayet davacı ön inceleme
duruşmasına mazeretsiz olarak gelmezse davalı yine savunmasını serbestçe (davacının
muvafakati aranmaksızın) değiştirebilir. Yukarıda da belirtildiği üzere tahkikat, ön incelemede
saptanan çekişmeli hususlar üzerinden yürütüleceğine (HMK.m. 140/3) göre ön inceleme
aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunmanın genişletilmesi yahut
değiştirilmesi yasaktır. Bu yasağın kapsamına, dava sebebi olarak vakıalar ve talep sonucu da
dahildir.
Bu düzenlemeler ile tahkikat aşamasına geçilmeden önce tarafların uyuşmazlık konularının ve
bu uyuşmazlık konularının çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında
belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılması hedeflenmiştir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, iddianın ve savunmasının genişletilmesi yasağına ilişkin
olarak mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) “dava ikamesi”
başlıklı 185’inci maddesinde;
“Kanunu Medenide tayin olunan haller mahfuz kalmak şartiyle dava ikamesi ile aşağıda
gösterilen neticeler hasıl olur:
1 – Müddeaaleyhin rızası olmaksızın müddei davasını takipten sarfınazar edemez.
2- Müddei, müddeaaleyhin rızası olmaksızın davasını tevsi veya mahiyetin tebdil edemez.
Aşağıdaki madde hükmiyle davadan feragat veya ıslah bu hükümden müstesnadır.” şeklindeki
düzenlemenin ilk cümlesinde yer alan “Kanunu Medenide tayin olunan haller mahfuz kalmak
şartiyle dava ikamesi ile aşağıda gösterilen neticeler hasıl olur;” ifadesine karşılık gelen bir
ibarenin 6100 sayılı Kanun’da mevcut olmaması sebebiyle boşanma davalarında boşanmanın
ferî olan maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası gibi isteklerin harca tabi olmadan
yargılamanın her aşamasında serbestçe istenebileceği şeklindeki uygulamaya da 6100 sayılı
HMK sistematiğinin cevaz vermediği görülmektedir.
Bu genel açıklamalardan sonra bilindiği üzere boşanmanın ferî sonuçlarından biri olan maddi
tazminat 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nın 174/1. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan hüküm, “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz
veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir…”
düzenlemesini getirmiştir. Bu hüküm gereğince, maddi tazminata hükmedilebilmesi için temel
koşul, tazminat isteyen tarafın boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması ve boşanma
yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş bulunmasıdır.
Kanun mevcut veya beklenen menfaatin neler olduğunu göstermemiştir. Mevcut menfaatin
belirlenmesinde ölçü, genel olarak evlilik birliğinin eşlere sağladığı yararlardır. Beklenen
menfaatler de evliğin devamı halinde eşlerden birinin diğerine gelecekte sağlaması muhtemel
olan çıkarlardır. Bu bağlamda şunu ifade etmek gerekir ki boşanmakla bir eş, en azından, diğer
eşin desteğini kaybedecektir. Boşanan eş, kurulu bir evlilik düzeni içinde sağlayabileceği
ekonomik yararlardan yoksun kalarak yeni bir düzen kurmak zorunda kalmaktadır. İlişkinin
niteliği itibariyle ekonomik yararlar da değişeceğinden, mevcut ve beklenen menfaatler
itibariyle zararı belirlemek güç olsa da hakkaniyet eksenli olarak hâkime fikir de verecektir.
Bunun yanında Yargıtay uygulamasında mal rejimi, eşya veya ziynet alacağına ilişkin talepler,
yine işten ayrılma sebebiyle tazminat, kira, eşe verilen borcun geri ödenmesi, düğün, doğum,
nikah gideri gibi istemler TMK’nın 174. maddesinin birinci fıkrası kapsamında oluşan zarar
kavramı içinde sayılmamaktadır. Bu talepler boşanmanın eki niteliğinde sayılmadığı gibi nispi
harca tabidir.
Tüm bu açıklamalar kapsamında uyuşmazlığa dönülecek olursa, davacının dava dilekçesinde
sadece manevi tazminat talebinin olduğu, maddi tazminat talebinde bulunmadığı açıktır. Ancak
28.02.2013 tarihli duruşmada davacı vekilinin tutanağa geçirilmiş imzalı beyanıyla da sabit
olduğu üzere 120.000 TL maddi tazminat talebinin bulunduğu, bu isteminde TMK’nın
174/1.maddesi kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada davacının ön inceleme
aşamasından sonra tahkikat aşamasında talep ettiği maddi tazminat (TMK m.174/1) iddianın
genişletilmesi niteliğindedir. Davacı tarafından bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de
bulunmamaktadır. O hâlde, davacının dava ya da ikinci cevap dilekçesi ile istemediği maddi
tazminat (TMK m. 174/1) talebi hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilecek
yerde yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 6100 sayılı HMK’nın 141. maddesinin
maddi vakıalara ilişkin olduğu, boşanmanın ferisi niteliğindeki taleplerin nispi harca tabi
olmadan her aşamada istenebileceği, bu nedenle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği
görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Şu hâlde direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen
değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri
verilmesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak
üzere 07.03.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Yerel mahkemenin direnme kararının gerekçesi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin önceki
içtihatlarına uygun ve yerindedir.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerde, Saygıdeğer Daire Sözcüsü Daire’nin önceki
uygulamasının HMUK’nun 185/1 maddesinde “Kanunu Medenide tayin olunan haller mahfuz
kalmak şartiyle” sözlerinin bulunmasına bağlı olduğunu, bu maddenin muadili olan HMK’nun
maddesinde artık bu sözlerin yer almadığını ve bu nedenle uygulamanın değiştiğini
açıklamıştır.
Ancak HUMK’nun 185/1 ve HMK’nun 123. maddeleri, davanın ancak davalının açık rızası ile
geri alınabileceğine ilişkindir.
Boşanma davasındaki asıl talep olan boşanma olgusuna bağlı fer’i bir talep olan TMK’nun 174.
maddesindeki tazminat taleplerinin, dava veya cevap dilekçelerinde istenmemiş bile olsa
davanın devamı sırasında yazılı veya zapta geçirilecek sözlü bir beyanla talep edilmeleri
mümkündür. Esasen bu talep harca da tabi değildir.
Bu itibarla yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan saygıdeğer
çoğunluğun değişik bozma kararına muhalifim